Ordan, Burdan,Köyden,Şehirden,Ruhlara….

Sevgili blog, Timuçin dün ilkokula başladı. İki yıllık bir anaokulu tecrübesi olduğundan, pek sıkıntılı bir süreç olmadı ilkokula başlaması. Dün öğretmeniyle ilgili olarak, mezun olan öğrencilerin O’nu çok sevdiğini, öğretmenlerinin omuzlarında gezdiklerini, mezun olurken en haşarı öğrencinin bile gözyaşlarına hakim olamadığını öğrendim. Resmi kafanızda canlandırsanıza ne kadar güzel, romanlardaki gibi öğretmenlerinin omuzundaki öğrenciler. Zaten öğretmeniyle ilgili duyduğum ilk şey fazla otoriter olmadığıydı ki bu benim çok hoşuma gitmişti. Açıkçası ben fazla otoriter bir öğretmenin olmasını istemiyordum Timuçin için. Anaokulu tecrübesinden de, oğlumuzun uyumlu bir öğrenci olduğunu görmüştük sınıf içinde. Okul yönetimi hangi öğretmenin sınıfında olacağını da kurayla belirlemişti. Biz de yeni yeni tanışıyorduk öğretmeniyle.

Sevimli kuzucuğum inşallah güzel anılar biriktirir ilkokulda. Benim ilkokulla ilgili pek anım yok, hatta hiç anım yok diyebilirim. Dördüncü sınıfta, sınıfımızın yakışıklı çocuğunun, koca yanaklı, koca kafalı bendenize aşkı ilan etmesi sonucu kendimi kirlenmiş hissetmem (nasıl bir kafa yaşıyorduysam artık ) ve son yılımı bu konu yüzünden başım önde geçirmem ve hangi sınıftı şimdi hatırlamıyorum bir arkadaşımla birlikte hırsızlıkla suçlanmam ve bir yılda bu yüzden başım önde gezmem dışında, öyle çok ‘güzel günlerdi, ne oyunlar oynardık, ne koştururduk, ne günlerdi be’ diyebileceğim bir çocukluğum yok maalesef. Tamam hafızamın zayıflığının da bunda bir nebze etkisi olabilir, lise ve üniversite arkadaşlarım benle nostalji yapamadıklarından bahsederler, iyi ki onlar var, arkadaş, bazılarında da fil hafızası var en ince detayına kadar hatırlatıyorlar adama her şeyi.

Okulumuz şehrin göbeğindeydi ve uzun duvarlarının ortasındaki demir parmaklıklı kapıdan içeri girdiğinde bir daha dışarı çıkamayacağın bir okuldu. Arkadaşlarımdan duyduğuma ve şu anda çocuklarımdan da gördüğüm kadarıyla teneffüslerde mahalle bakkalına gidermiş öğrenciler. Tabi bu güvenlik açısından ne kadar doğru bir durum bilemiyorum ama düşününce özgürlük duygusu da veriyordur çocuklara herhalde. Ben şehirde büyüdüm, hem de şehrin en merkezi yerinde ve hiç sokak arkadaşım olmadı, çünkü oturduğumuz ev direk yola çıkıyordu yani sokağımız bile yoktu desem yalan olmaz.Yani saatler süren sokak oyunları, küsmeceler, kızmalar,kavgalar,neşeler,toz toprak içinde üst baş, ‘ayşeee hadi eve artık ‘ diyen bir anne sesi olmadı çocukluğumda. Aaaa hatta ben, bisiklet sürmesini bizim apartmanın terasında öğrendim yani, o derece. Bu yüzden ki bisiklete sadece binebiliyorum, manevra, dur kalk, efendime söyleyeyim trafik tecrübesi falan sıfır bende. Galiba benim şunu çok iyi yaparım diyebileceğim bir şey de yok hayatta. Maymun iştahlılığımdan mütevellit her şeyi denemek istiyorum ama öyle mükemmel yapabildiğim bir iş te yok. Bisiklet misal, sorsan evet binebiliyorum ama frenden önce ayaklarımı devreye sokup durmaya çalışıyorum.

Neyse işte ne diyordum ben, haa evet şehirde büyüdüm diyordum. Ama şehirli gibi de değildik. Şu anda da ruhum hiç şehirli biri gibi değil, gerçi şehirli birinin tanımı var mı bilmiyorum ki? Ya da şöyle diyeyim ruhumda bir köylülük var, gerçi bu köylü mevzuu bazı aristokrat kesimlerce aşırı alınganlık etkisi gösterebiliyor ama neyse… Köy hayatım da olmadı, köy yaşantısına intibak konusunda da zayıfım. İntibak falan kelimelere bak kelimelere, memurum ya bilirim, sehven, kerhen, tekid, tenkid, hülasa, hepsini bir cümlede kullanabilirim yani o derece…

Neyse şehirde büyüyüp şehirli olmayan, köye gidince almanyadan gelmiş muamelesi görüp, kendi yaşıtlarının neredeyse ebeveynlik yaptığı, senelik izinde köy seyahatleri yapan(yani senelik izni yapan babam oluyor) arada kalmış sabi sübyan bir çocuktum diyip olayı biraz dramatize edecektim ki, o arada kalmış ruh, bugünkü aristokrat ruhumu doğurdu işte 🙂 Kesin var ben de bir karışıklık…

Aklıma şu magazinsel dergilerde yer alan acayip testler geldi… Acaba sizin ruhunuz hangisi? Hangi şehre aitsiniz? Ya da hangi köye aitsiniz 🙂

Arkadaş zaten çocukluk arkadaşım olmadığı gibi, ilkokulu bitirip ortaokula başlayacağım gün (şimdiki 6. sınıf ) annem gayet ciddi bir yüz ifadesi, kısık bir ses tonu ve yer yer uzaklara bakarak ‘ bak kızım erkekten arkadaş olmaz, dikkat et kendine, sana laf, söz söyleyen biri olursa okulda, hemen haber ver bana’ diye tembihlemişti beni. O baktığı uzaklarda ne görüyordu acaba anneciğim 🙂  Bu arada babamın işi dolayısıyla zaten apartmanda tek aile biziz, hani sokakta arkadaş yok ya, apartmanda da yok ve artık sınıftakilerin de yarısı erkek kontenjanından iptal, kalan yüzde elliyle okul saatleri içinde, olduğu kadar idare edeceğiz artık… Gerçi annem ileri görüşlüymüş aslında, bugünlerde ortaya çıkan kızlı erkekli tartışmalarını yıllar öncesinden öngörüp çözüm yolunda kendince mücadele vermiş kadın ….

Bir seferinde sanırım tarih dersiydi, öğretmen gruplara bölüp ödev veriyordu bizlere… Hafta sonu okulda bizim gruptakilerle buluşmuştuk, sanırım orta sonuncu sınıftaydım. Dört beş kişi okulun önündeyiz ve ben ödevin okulda yapılacağını sanıyordum, meğerse gruptaki arkadaşlardan birinin evinde yapacakmışız ve o arkadaş ta iptal olan % 50 ‘lilik kontenjandan 🙂 Karşı cinsin evinde de ödev yapılmaz ki 🙂  Ben gitmem arkadaşlar dedim, benim prensiplerim var, annem yanımda olsaydı o an, gurur duyardı benle büyük ihtimalle 🙂 O arkadaş kimdi hatırlamıyorum, buradan sesleniyorum o arkadaşa,Mersin Ortaokulu 3-İ sınıfı 92 mezunlarından (3- İ ne arkadaş, en fazla A, B,C bilemedin D şubesi falan olur 3-İ’ydi bizimki ) evinde tarih ödevi yapıp, limonatayla kuru pasta yediğimiz arkadaş şimdi ne yapıyorsun, hangi kızları ağına düşürdün 🙂  hangi pavyonda çalışıyorsun acaba:)

En nihayetinde gitmiştik arkadaşın evine, aradaki sahneler hafızamda yok, ne tür diyaloglara girdim arkadaşlarla bilemiyorum, en son ‘benim prensiplerim var’ dan sonra hepimizi limonata içip, annesinin hazırladığı ikramlıkları yerken hatırlıyorum…

Düşünüyorum da her ruhtan biraz biraz ama hiçbirinden tam olmayan ortaya karışık bir ruhum olmasının nedenleri galiba çocukluğumda yatıyor…Ve o ruh sürekli dönüşüyor, bir de nereye ait olduğunu bilememe durumu var bende.Ortaokuldan sonra da yatılı olarak tee Trabzona gitmiştim.(Aynı okul Ankarada da olmasına ve Ankara bize çok daha yakın olmasına rağmen, bir genç kız için Trabzon’un daha güvenli olacağı düşüncesiyle Mersinden Trabzona yatılı okumaya gitmiştim 14 yaşımda). Belki de anılarım, arkadaşlarım olmadığından kendimi Mersine ait hissetmiyordum, bu aidiyetsizlik hissi yer yer rahatsız etti beni ama belki de iyidir aidiyetsiz hissetmek bilemiyorum. İlkokul,  ortaokul arkadaşlarımı bugün görsem paylaşacağımız hiçbirşey yok ama lise öyle değil benim için.Sanırım öğrencilik hayatımda en güzel anılarımı lisede biriktirdim(yani, işte hafızam elverdiği ölçüde 🙂  )

Daldan dala çok atlıyorum galiba, Timuçin’in öğretmeninden nerelere geldim… Konumuz Timuçin’di dimi, benim minik, küçük kuzum(evde yaklaşık 4-5 kat büyük boyu olduğundan küçük diyorum, yoksa minik ve küçüğü aynı manada kullanmadım, öyle de dilbilgisine hakimimdir hani ) Timuçin’in başarılı bir öğrencilik geçirmesini elbette isterim ama ondan önce anı biriktirebileceği, güzel hatırlayabileceği, ilerde kendisini bulabileceği, kendisi olabileceği bir gelecek için, bu günlerinin dolu dolu geçmesini dilerim. Mutlu olmasını isterim, ne bileyim hani anne babalar yapamadıklarını çocuklarının yapmasını isterlermiş ya ben de olamadıklarımı istiyorum herhalde O’ndan….


Ordan, Burdan,Köyden,Şehirden,Ruhlara….’ için 2 yanıt

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s