Anamur’un son düşesi ve ingiliz york dükü

Aileme şöyle demiştim  “okulda biri var ve benimle evlenmek istiyor” o biri, 18 yıllık eşim olan, okulda görüştüğüm Selçuk’tu. Tabi ki  o, benimle evlenmek istiyordu ve ben aileme danışıyordum, siz ne dersiniz diye, yani olayda bir dahlim kesinlikle yoktu 🙂  Gerçi bunu bile söyleyememiştim yüzlerine ve akrabalarımızdan bir ulak bulmuştum bu iş için… Söylediğim günün akşamında da Adanaya okuluma dönmüş, ailemi, kalp çarpıntıları, şaşkınlık ve bir yığın soru işareti içerisinde bırakıp kaçmıştım adeta.

Neyse travmayı atlatan bizimkiler için inceleme, araştırma, soruşturma dönemi başlamıştı. Malatyalıydı Selçuk ve ilk sordukları soru etnik kimlik ve mezhep olmuştu (buradan sonrasında kendi kimliğimize Budist ve Hindu diyeyim, Selçuğunki de Katolik ve Fransız olsun mesela, siz istediğiniz gibi bunları kendi çevrenize göre revize edebilirsiniz) Annem : ‘kızım Ortodoks mu’ malum Malatyada ortodoksta var Katolik de 🙂  hayır anne…annem: ‘ kızım Ermeni mi’ hayır anne…Annem bana inanmaz tabi, yok kızım yoook, söylememiş olabilir sana, Malatyada çok Ortodoks Ermeni var , gizlemiş olabilir senden…Anneme ‘anne üniversitede kimse saklamıyor ki ben tanıyorum onu, Ermeni de değil, Ortodoks da değil’ diyorum ama pek etkili olmuyor tabi. Adamlar da haklı, yaşadığımız çevre hep Hindu ve Budist olduğundan Ortodoks Ermenilerle bağımız arkadaşlıktan öteye hiç geçmemiş. Hem annem kendinden emin bir şekilde ‘bak kızım Ortodoks mezhebinden komşu oluuur, ahbap oluuuur, pampa oluuurrr ama koca olmaz kızım, olmaz’ diyor.

Neyse yapacak bir şey yok, konu araştırılacak 🙂 Bu arada Selçukla aynı anda ailelerimize söylemiştik. Annesi fotoğrafımı görmek istemiş ve tamam oğlum gidip isteyelim demiş ama öyle hemen olmaz ki bu işler, daha öncesinde bir sürü bürokratik işlem var 🙂 Bizimkiler tez elden araştırmaya koyuldular, bu arada formaliteden Selçukla tanışmak istediler. Biliyorum ben onları, istedikleri kadar beğensinler, resmi veriler ellerine geçmeden bir kıymeti yok 🙂

Neyse Selçuk bir gün geldi bize, geçmiş zaman işte, kaç saat görüşüldü bilmiyorum ama sanırım birkaç saat kalıp dönmüştür. Efendi, saygılı, gençten bir çocuktu karşılarına çıkan Selçuk, ama bunun şu aşamada pek bir önemi yoktu. Bizimkiler arka sokaklardaki Rıza Baba ve ekibi gibi dört koldan ailenin şeceresini çıkarıyorlardı 🙂  Selçuğun babası öğretmendi ve bizimkiler öğretmen akrabalardan milli eğitimde birilerini bulup Malatya Milli eğitimle irtibata geçmişler, okulundan Selçuğun babasını soruşturuyorlar. Bizimkilerin araştırma konusu asla Selçuk değil, ailesi. Hatta okulundan birileri ‘ iyi de o adam evli ve kocaman çocukları var’ falan diyor 🙂 Artık bizimkiler soruşturmaya daha doğrusu operasyona ne isim verdilerse 🙂

Bizimkiler bu arada Selçuğun ailesiyle de tanışmak istiyorlar ve adamlar Malatya’dan Mersine bizimkilerle tanışmaya geliyorlar birkaç saatliğine… İkili görüşmeler de olumlu, e bir de biz gidip yerlerinde görelim onları diyorlar ve bizim iki kafadar atlayıp Malatya’ya gidiyor. Malatya’ya varışları sabah erken saatler, adamlar bizimkileri davet etmelerine rağmen, onlar misafirhaneye yerleşiyorlar ve hemen kendilerine verilen adrese gidip evi buluyorlar. Ne görmeyi bekliyorlarsa artık 🙂 sokaktaki taksicilerle irtibata geçip evin yerini tespit ettikten sonra misafirhaneye gidip istirahate çekiliyor bizim iki kafadar. Sabahın erken saatleri geçince taksi şoförü kayınpederime iki kişinin onları sorduğunu ve evin etrafında biraz dolaşıp gittiklerini söylüyor 🙂  bak işte taksi şoförünü ağzını sıkı tutması için tembihlememişler de, yok yok acemi hafiye bunlar 🙂  Hay Allah yaa bizimkileri sabahın köründe taksicilerle konuşup, Selçuğun evinin etrafında bakınırken düşünüyorum da 🙂 Neyse gün içinde de evlerini elleriyle koymuş gibi şıp diye bulup iadeyi ziyaretlerini yapıyor bizimkiler….

Bu gelişmeler olurken Selçuk soruyor ‘sizinkiler neyin peşinde? Yani nasıl bir bulguya rastlarlarsa bu iş olmaz, kriter ne’ falan diye soruyor. Ben: ‘ya ne bileyim işte mesela ailende bir uyuşturucu kuryesi falan çıkarsa, hırsız falan işte belki, yaa bilmiyorum işte’ deyip bocalıyorum çünkü kimse bugüne kadar bizim orda bu soruyu sormamış. Yani bana da sanki normal geliyor gelişmeler (annemle babamın bilmedikleri bir şehirde taksiciler marifetiyle buldukları bir evi gözetlemelerini, o zamanlar nasıl normal karşılıyordum acaba 🙂  ). Selçuk devam ediyor ‘peki kaçıncı kuşağa kadar araştırılıyor, mesela bizim dayıoğlunda bir marazi bir durum çıktı, bunun gidişata etkisi ne, ya da babam alkolikse bunun benimle ne ilgisi var’ gibi gayet mantıklı sorular soruyor… Sonra da ‘neyse ya ben de bizim sülalede ne var ne yok öğrenirim işte bedavadan’  :deyip işi geyiğe vuruyor 🙂 Haa bu arada bizimkiler Selçuğun amcasının imam olduğunu öğrendiklerinde mezhep sorgulaması son buluyor ve derin bir oh çekiyorlar. Selçukla evliliğimizin mimarlarından biri sayılır aslında imam olan amcası… Hala söyler bizimkiler, imam amcasını öğrenince rahatladık, tahkikatı gevşettik diye 🙂

Sanırım tahkikat gevşememiş bitmişti o sıralar ve sıra gelmişti bizimkilere göre yüzük takmaya, onlara göre kız isteme merasimine. Neyse annesi, babası, abisi, kardeşleri ve rahmetli dayısı ve ailesiyle birlikte bizim evdeydiler. Bize geldikleri zamanki oturma, çay, kahve içme vs. fasıllarının sıralamasını tam olarak hatırlamıyorum ama hatırladığım net bir şey var ki o da babamın bana ‘ayşe kızım al şu havluyu, Hayriyeee( anneciğim olur kendileri) Selçuğa da bir havlu ver, biriniz lavaboya biriniz banyoya geçin abdest alın, nikahı kıyalım’ demesiydi. Karşı tarafta beliren derin şaşkınlığın, rahmetli dayısının salondan yanımıza gelip babama doğru ‘İbrahim Bey, önce bir isteseydik’ demesi ve babamın umursamayan yüz ifadesiyle ‘istersiniz, istersiniz’ demesiyle hafiften kendini teslimiyete bırakması bir anda olmuştu. Karşılarında ne istediğini bilen bir adam vardı çünkü, o nikah kıyılacak 🙂

Sen dünyanın tahkikatına giriş, sabahın köründe elin taksicileriyle hafiyecilik oyna, ev gözetle, sonrada benden sonrası tufan anlayışıyla oldu bittiye getir kız isteme ritüelini….Hayır yani insana önce kendini kraliyet ailesinin son düşesi gibi hissettiriyorlar sonra da Selçuğun İngiliz york dükü olduğu anlaşılınca aman kaçırmayalım gibisinden istemeye gerek yok anlayışıyla yaklaşıyorlar mevzuya…Velhasıl dük ve düşesimizin imam nikahı kıyılmak üzere abdestler alınmış, şahitler hazırlanmış, kapılar kapatılmıştı. Hayır imam nikahımız da ilginçti. Nikahımızı kıyacak olan imam, amcamın oğlu olan sevdiğim bir abiydi. Önce bizi mehri müeccel kavramıyla tanıştırdı, yani boşanmamız halinde Selçuğun bana ödeyeceği para diyebiliriz buna… Pazarlık yapıldı mı, kaça anlaştık şu anda aklımda değil rakamlar ama sonradan öğrendiğime göre bu parayı boşanmadan da alabiliyormuşum, dinen caiz yani…Ben bu konuyu bir gündeme getireyim bakayım, isteyeyim mehri müeccelimi, yani hakkımmış madem, aklımda duracağına cebimde dursun, kışlık bot falan alırım kendime…yani herhalde miktar o kadardır diye diyorum…

Sonra bize sorular sordu, biz de usulü yeni öğreniyoruz tabi, öyle oluyormuş.. Galiba bana akrabalık bağından olduğunu düşündüğüm kolay sorular denk geldi ama Selçuk biraz bocaladı hatırladığım kadarıyla, ona kazık soru gelmişti, galiba 32 farzla ilgiliydi soru.(B kitapçığının soruları daha zormuş, hoca adil davranmamış). Ayrıca ben amcamın oğlunun kendi kız kardeşinin nikahında soruları önceden verdiğini tahmin ediyorum, günahı boynuna artık 🙂  Belki ben de bazı soruları bilememiş olacağım ki ‘bunları öğrenmeye söz veriyor musunuz’ deyip söz aldıktan sonra kıymıştı nikahımızı…

Ve İngiliz york düküyle Anamurun son düşesi, iki şehzadesiyle birlikte bazen düşe kalka 18 yıldır mutlu mesut yaşamaktaydılar…

 


Anamur’un son düşesi ve ingiliz york dükü’ için 3 yanıt

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s