İki gün evvel, on beş yıl aradan sonra sanat hayatıma tekrar başladım. Üniversiteyi bitirdiğim sene yaklaşık 1,5 yıl kadar bağlama kursuna gitmiştim. Epey de ilerletmiştim ama sanırım bende kulak olmadığından akort olayına giremedim. E tabi o zamanlar şimdiki gibi dijital akort cihazları da yok, kulakla sesleri birbirine uygun hale getirmek zorundasın. Acaba akort cihazı vardı da yaygın olmadığı için mi bilmiyordum bilemiyorum ama olsaydı öğretmenim söylerdi herhalde. Sen bu akort olayını beceremeyecek gibisin git kendine dijital bir cihaz al diyebilirdi tahminim. Gerçi hocam, akort konusuna hiç girmiyordu velhasıl evdeki sazın akordu bozulduğundan beri sanat hayatıma ara vermiştim…
Neyse bu yıl, Belediye Konservatuvarına yazıldım ve dün ilk dersimize başladık. Toplam üç kadın, iki erkek iki de lise öğrencisi var sınıfta.Benim gibi diğer iki kadında belli bir yaşın üzerinde, yaş ortalamamız 40 civarı sanırım.Diyorlar ki, hep içimizdeydi zaten, şimdi fırsat bulabildik.Zaman geçtikçe, yaş aldıkça bir şeyler yapmalıyım çabasında olan ne çok kadın var.Yani gittiğimiz bağlama kursunu çok büyüttüğümden değil ama sonuçta bu da insanın kendisi için bir şeyler yapma çabası olarak bakıyorum.Belli bir yaşın üstünde olup ta yürüyüş kulübüne yazılan ya da ebru sanatıyla uğraşmak isteyenlerin çoğu kadındır diye tahmin ediyorum.Belli bir yaşın üstündeki bir erkeğin, halk eğitimde ahşap oyma kursu açılmış,gidip yazılayım deme ihtimali daha azdır galiba.Belli bir yaştaki, belli bir yaş hangi yaş bilemiyorum, düşününce komik geldi şimdi…
Şimdiye kadar bir işe el atıp ta sonunu getirmişliğim yoktur. Hatta bazı çevrelerce maymun iştahlı olarak bile görülebilirim hatta görülmüşlüğüm vardır. Bir de koroya seçildim, her ne kadar ben bağlama öğrenmek için geldim desem de koroya da gel dediler, solo bile verdiler yaw…Çok hızlı başladı her şey.Koro da benim için değişik bir deneyim olacak, şimdiden çok heyecanlıyım …Koroyu da deneyelim bakalım…
Hoca koroya çağırıp, söylediğim türkünün de solom olacağını söyleyince, hocadan aldığım gazla evde türkü söylemeye başladım ve karşılığını bulamadım tabi ki…İki kuble bir şey söylemeden Teoman, anne yatak odasında söylesen olmaz mı dedi, Selçuk, he he dedi geçti…Yani gerçekleri yüzüme tokat gibi vurdular…Konservatuvardakiler, içimde var olduğunu düşündükleri ses yeteneğini ortaya çıkaramazlarsa çok kızacağım onlara, zira benim zerre kadar iddiam yok bu konuda.Tamam bazı türküleri söylerken hoşuma gidiyor ama bazılarını, çoğunda ciyaklıyorum gibi oluyor bir de acayip yoruluyorum…Bir türkü söyleyip sesimi dinlendirmem lazım…
Bu arada tekrar öğrenciliğe dönmek çok hoşuma gitti, tabi normal öğrencilik gibi olmayınca insanlar da rahat, hoca da rahat, çünkü öğrenmeyi talep eden benim… Çocuklarımı düşünüyorum da ikisi de okuldan hiç hoşlanmıyorlar… Sistem, çocukları okuldan soğutmak için elinden geleni yapıyor… Timuçin’in okulun ilk haftası için yorumu, okulun bir tek tenefüsü güzel o da çok kısa sürüyor oldu… Çocukların ilgisini uyandıracak, bir şeyler öğrenmeye heveslendirecek pek bir mekanizma yok eğitim sisteminde…
You Tube’da seyrettiğim bir Ted Konferansında uzman, dinleyenlere bir kurum tarif ediyor, diyor ki, insanların dört duvar içinde tutulduğu,geniş bir avlusu olan, etrafı duvarlarla çevrili, bazen dikenli telleri olan, insanların belli zamanlarda dışarıya çıkmasına izin verilen, imzayla içeri girdiğiniz, her gün yoklama yapılan,müdür tarafından yönetilen, koridorlarında nöbetçiler olan,sorgulama hakkınızın çok az olduğu ve çıkarken çok mutlu olduğunu yer neresidir diyor…Bildiğin mapus damını tarif ediyor adam ama bu tarif aslında bir okulun tarifi..Çok korkunç değil mi ?Hiç bu açıdan bakmamıştım…
Gerçekten de okullarımızın görüntüsüyle ceza evlerinin görüntüsü çok benziyor. Okuldan çıkarken sevinçten ortalığı birbirine katan öğrencilerin olduğu görüntü hepimizin hafızasında vardır. Çocukların algısında da böyle bir yeri var okulların ve motivasyonları direkt olarak düşüyor kuzucukların. Halbuki cıvıl cıvıl olsa okulların dış ve iç görüntüleri, mesela bahçeleri çim olsa fena mı olur… Bizim çocukların okullarının bahçesi bildiğin asfalta benziyor, bari otoban asfaltı olsaydı hiç değilse daha pürüzsüz olurdu… Acaba asfalt değil de başka bir şey mi, yok canım belki asfalt-mucur karışımı bir şeydir zemin… Bu konu müdür, bakan falan olmak için propaganda malzemesi bile yapılır valla ‘ey halkım, ey öğrenci velileri, biz başa gelirsek, ülkedeki tüm okulların bahçesini otoban asfaltıyla kaplatacağız’…Kesin yeriz biz bunu, aslında şimdiki yönetime de gayet uygun bir icraat olurdu ama sıra gelmedi herhalde… Bu da benden tüyo olsun, seçim beyannamesine bunu da koysunlar, vatandaş icraat nasıl yapılır görsün…
Bir de el yazısı mevzu var tabi, Timuçin bu sene birinci sınıf olduğu için yaralarımız depreşti bizim de… Çocukları ciddi bir şekilde okuldan soğutuyor bu uygulama… Çocuğum, bütün konsantresini kas gücüne ve el yazısına vermiş durumda, beyine bu aşamada bir şey vermeye kalksan almaz herhalde, çünkü beyin yapabilirsin oğlum, bu eğik çizgiyi çizebilirsin, kalp de bak sonra çok güzel şeyler olacak el yazısını öğreneceksin diye var güçleriyle bileğe kuvvet çalışıyorlar.(çocukların öğrendikleri ilk iki harfin e ve l olması da ilginç bir tesadüf olmuş, yoksa değil mi) Eğitim bilimciler, pedagoglar bu işe ne diyor bilmiyorum ama bu uygulamada ciddi sıkıntılar olduğunu düşünüyorum, hiçbir mantığı yok gibi duruyor…
Her şeyi mantığının almasına gerek yok, bir bildikleri vardır diyenler de var tabi ama burada kendi gözlemlerinden yola çıkarak bir şeyler söylüyorum , bu uygulamanın öğrencide, öğretmende, velide yansıması ne olmuş diye düşünsünler hiç değilse… Bir bildikleri vardır dediğimiz her işte bir sıkıntı çıkıyor valla… ‘bir bildikleri vardır’ ne demek ki? Herhalde, ‘benim aklım bunu almıyor, kafama da hiç yatmadı, mantıki bir karşılığı da yok, kuşkuyla bakıyorum ama susmak gerekiyor’ demek sanırım. Bu basit bir örnek tabi ama, tarihte, eğitimde, siyasette, bürokraside, ailede bir çok şey, bir bildikleri vardır deyip sorgulamadığımız için başımıza geliyor olabilir.
Çok karşımıza çıkan bir şeydir, mantığımıza yatmasa da annemizin bir bildiği vardır ya da babamızın ve bunu yıllar sonra anlayacağızdır değil mi? Ya benim anne rolünde olmam kurallarımın sorgulanamayacağı anlamına gelmez ki(tamam sorgulanması işime gelmeyebilir ama)Ayrıca anneler herşeyin en iyisini bilmez, bilemez, bilmek zorunda da değildir… Gerçi bazen Teoman’a ‘Sorgulama, sadece itaat et’ diyorum ama on üç yaşında olmasından ve yaptığım espriyi anlayabileceğini düşündüğüm için öyle söylüyorum, Timuçin’e böyle bir cümle kullanmam… Ekmek almaya gitme mevzuunu bari sorgulamasın değil mi? Oğlum ekmek bitmiş, bakkala gider misin? Of anne neden ben? Bu işi yapabilecek en zayıf halka sensin oğlum, üzgünüm, ayrıca bu sorgulanacak bir durum değil, bu durumda sadece itaat etmen gerekiyor… Ha alacağımız ekmeğin muhteviyatı konusunda ortak karar mekanizmasını, bireysel istekleri konuşabiliriz ama o ekmeği almaya sen gideceksin…
Öyle işte….
Akort cihazsiz gitar çalamayanlar var 14 yıldır, merak etme sorun sende değil ve el yazısı konusunda sonuna kadar haklısın. Birde okulda sivil giyim konusuna el atar mısın ben önlükten yanayım;) jön Erkan
BeğenBeğen
Himm… dogru adres, sıkıntı gördugunuz her durumu yazin aninda el atayim:) en etkili sosyal medya ortamindasiniz:)Allah bilir kara önlükten yanasindir:) su anda da forma var olmaz mi? Acikcasi önlük mü sivil kiyafet mi çok kafa yormadıydim,rahat birakalim çocukları ya boşver:)
BeğenBeğen
Kara önlük mutlu bir nostalji ama daha modern bir okul üniformasi neden olmasin dimi tevhid-i tetrisat hâlâ yürürlükte??? Ayrıca bizim dilimiz oldun artık ki sen yazmaya memur ve mecbursun;)))
BeğenLiked by 1 kişi
Hep gitar baydı 4 gözle bekliyoz şelpeleri resitalleri özellikle de söylemeni,)
BeğenBeğen
Yaw dur beklentiyi yükseltme, daha 1. Siniftayim, tam ta ra tara tam’ın ötesinde bisey yok simdilik
BeğenBeğen
Mütevazi olma sana ait şarkıların var demişti Nuris onlari mutlak dinlemeliyiz; taram tamla bizim gibi müzik kurtlarını avutamazsin;)
BeğenBeğen