Genç Osman’ın Üst Akıl Genel Müdürlüğündeki Vazife ve Salahiyetleriyle İmtihanı

Üst akıl toplantısı yeni bitmişti

ki telefonuna ‘ iki kg taze patates’ mesajı geldi. Müjgan yine market listesini eksik vermişti Osman’a ve markette, önce cebindeki listeye, sonra cep telefonunun mesaj kutusuna, sonra da sesli mesajlara bakacaktı, of allahım off, sen bütün gün üst akıl toplantısında beynini patlat, sonra her tarafından fışkıran market listeleriyle alışveriş yap, Müjgan muhakkak bir şeyleri eksik söylemiş olsun, sonra evde zaytinyağlı pırasa ve mercimek çorbası iç, yat, bu muydu hayat? Üst Akıl Aşırı Genel Müdürlüğü’ne terfi ettiğinden beri kendine hiç vakit ayıramaz olmuştu ama bunu da kendisi istemişti, sağolsun Müjgan’da bu kariyerini desteklemese hayat onun için çok daha zor olurdu.

 

Toplantı gündemi yine yoğundu. Bir sürü dosya vardı incelemeleri gereken, bir çoğu aslında halledilebilecek şeylerken, üst akıla havale edilmiş olması ve dosyaların içerikleri, ülkenin geldiği durumun ne kadar içler acısı olduğunu gösteriyordu. Okumuyorlardı, anlamıyorlardı, düşünmüyorlardı, akıl tutulması vardı bu millette, her ne kadar üst akıl aşırı genel müdürlüğünün varlığı bile aslında bunun bir göstergesi olsa da zaten herkes her şeyi düşünemezdi ki, muhakkak bir üst akıla başvurması gerekirdi. Durumun vahim tarafı, gelen dosyaların içeriğiydi, üst akıla hiç yollanmaması gereken dosyalarla boğuşurken asıl danışılan mevzulara çok yoğunlaşamıyorlardı. Dosyalar iyice kabarmıştı, Allahtan bu seneki APSS’ de (Amme Personeli Seçme Sınavı) üst akıl memurlarına çok kadro ayırmışlardı ve bu onları bayağı rahatlatacaktı.

 

Dosyaların çoğunu raporlamışlar, bir kısmını da çapraz kurula iletilmek üzere üst kurula yollamışlardı. Aslında keyifli bir işti yaptığı, aklını kullanmak zorunda olduğu bir işte çalışıyor olması, yeterince motive ediciydi onun için. Eskiden yoktu böyle şeyler, şimdiki gençler kariyer açısından avantajlıydılar bu konuda, üst akılın resmiyet kazanmasını sağlayan yetkililere minnet duyacaktı hep bu millet.

 

Genç Osman, toplantının ardından masasını düzenledi, bilgisayarını kapattı, lüzumsuzsa söndürülmesi gereken ışıkları söndürdü, bardağını güzelce yıkayıp küçük bir bloknotun üzerine ters çevirdi ve mevcudiyetinin yegane sebebi kaşe basmak olan sekreter yardımcısı  muavinine iyi akşamlar dileyip ayrıldı ofisten.

 

Çarşı yine çok kalabalıktı, nereye varacak bu araba çokluğunun sonu diye düşündü, hem öyle düşündü hem ‘millette para var işte abi, bir de yok efendim ekonomik göstergeler yanıltıyor bizi, gelin mutfaktaki enflasyona bir bakın, neymiş işsizlik artıyormuş gibisinden bir tevatür almış başını gidiyor, arkadaş bu arabalar ne o zaman, herkesin altında bir araba var, neyle alınıyor bunlar ‘ diye söylene söylene ilerlerken, gerçekten üst akıla olan ihtiyacı bir kez daha sahada yaptığı gözlemleriyle kanıtlamıştı kendince ve kendiyle gurur duymuştu. Ama bilmek mutluluk getirmiyordu, bazen tüm bunların farkında olmasaydım daha mutlu olurdum dediği de oluyordu, cehalet eşittir mutluluktu çünkü ama O, eski cahil günlerini, şu andaki farkındalığının tüm zorluklarına rağmen aramıyordu hiç. İlerde bizde de Avrupada olduğu gibi dubleks şehirler olacak diyordu, bir gün olacaktı, bunun inancı ve umuduyla girdi sekiz yol kavşağına.

136. taksidini ödemeyi bir gün geciktirdiği için ceberrut faizi uygulayan ve kalan 750 taksit için de ipotek koyan bankanın atm’sinin önünde dörtlüleri yakıp, durdu. İki atm’de de 4 kişi sırada bekliyordu, son sırada gençten birinin olduğu sıraya girdi ve o andan itibaren vücudu adrenalin salgılamaya başladı. Hayatının seçimini yapmış gibi hissediyordu, acaba hangi kuyruktaki sıra daha önce gelecekti, kendinden 10 sn sonra gelen bir kişi, diğer kuyruğa girmişti. Dın dın, dın dın heyecan efektleri beyninde dalgalanıyordu, sadece bir kişi kalmıştı ve evet O kazanacaktı, doğru sıraya girmişti derken öğrenci olduğu her hal ve hareketinden belli olan genç, öğrenim kredisi olduğunu tahmin ettiği parayı sekiz parçaya bölüp  havale, eft, transfer, bono, tahvil, swift, cari hesap, mudi, nuri, mursi bilimum bankacılık işlemlerini, aldığı bit kadar krediyle yaparken Osman, diğer sıradaki insanların teker teker işlemlerini kuğu gibi süzülerek usulca yaptıklarını ve  sessizce ayrıldıklarını seyrediyordu. Yandaki kuyruktan ayrılan her insanın arkasından, hüzünle karışık, yenilmişlik duygusuyla bakakalıyordu. Öğrenci milletinden tiksiniyordu, hiçbir işe hayırları yoktu ve yüktü, kamburdu ülkenin sırtında, boyları devrilsindi, sürünsünlerdi zaten.Aksi gibi, polis anonsundan arabasının plakasını duyunca ter basmış, gergin bekleyişine bir de ceza korkusu eklenmişti.Tam sıra kendine gelince, polis memurunu elindeki makbuz koçanını bir gladyatör edasıyla kavrayarak, emin adımlarla arabasına doğru gelirken görmüş ve dopamin, adrenalin artık allah ne verdiyse tüm hormonları pik yapmıştı.Neyseki çabuk bitmişti işlemi ve allah allah deyip geçmişti Genç Osman yaşlı polisi ve şoför koltuğuna oturmuştu artık.Ne gündü ama diye içinden geçirirken 98 LK oyalanma anonsuyla gaza basması bir oldu.

 

Tam 34 blok ötedeki kelle paçacıyı geçiyordu ki telefonu çaldı. Arayan numarayı tanımıyordu, telefondaki ses kendini ‘rahmetli dayınızın, Sidedeki yazlığının kışlık kiracısının damadıyım’ şeklinde tanıtmıştı.Hımm evet gayet yakın bir akrabalık ve ahbaplık ilişkisiymiş buyurun falanca bey derken, gene kesin torpil isteyen biri diye içinden geçiriyordu.Tahmininde tabi ki haklıydı, yoksa rahmetli dayısının Side’deki yazlığının kışlık kiracısının densiz damadı O’nu neden arasındı ki?

Osman Beyciğim, halamların bir kan davası vardı, sizin üst akıl aşırı genel müdürlüğüne havale edilmiş, aslında bence hiç gerek yoktu, üst kurulun alt kurulunun en genel sekreterliğinde çözülebilecek bir mevzuyken, size intikal etmiş olması onları da yormuştu ama ne yapsındı, evet ne yapsındı, üst akıl aşırı genel müdürlüğündeki Osman’ı arasındı dimi, sırasını beklemesindi zaten. Ülkede işler hep böyle mi yürüyecekti arkadaş, bilmem kimin bilmem kimisin, beni arıyorsun diye içinden geçirirken, gayet tabi falanca beyciğim, dosyanızla bizzat ben ilgileneceğim, bizler niçin çalışıyoruz zaten, haydi öpüyorum şimdi yarın araşırız diyerek telefonu kapatmıştı. Polis memuruyla, arabasına kadar olan yarışta salgıladığı hormonlar yavaş yavaş normal seviyesine inerken, karnının iyiden iyiye acıktığını hissetmiş ve  zeytinyağlı pırasanın aslında hayatındaki en güzel rutin olduğunu düşünerek sol sinyalini vermiş, benzinliğe girmişti.(Devam edecek….)


Genç Osman’ın Üst Akıl Genel Müdürlüğündeki Vazife ve Salahiyetleriyle İmtihanı’ için 2 yanıt

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s