Pırasanın kokusu pek güzel gelmemişti, ilk çatal da öyle, ama yedikçe tadı hoşuna gitmeye başlamıştı, fena olmamıştı pırasa, hatta güzel bile olmuştu evet evet zeytinyağlı pırasa bayağı güzeldi, yedikçe daha iyi anlıyordu Osman, tıpkı bazı yaşadıklarını olay anında tam kavrayamayıp, üzerinde düşündükten sonra, anlamlandırması gibiydi sanki, gene mükemmel bir metafor yakaladığını düşündüğünden gülümserken, Müjgan ‘Sevgilim apartman toplantısını unutmadın değil mi, bu akşamdı’ diye seslendi. Apartman toplantısında, yönetici olan emekli yüzbaşı Mustafa amca, bahçedeki çitten, çiçekten, böcekten, arabaların park şeklinden, apartmana girenden çıkandan başlayacak, gündemi kömür aidatlarıyla kapatacaktı.
Genelde kurallara uyan bir apartmandı, pek sorun çıkmazdı ama geçen toplantı epey hareketli geçmişti. Giriş katta oturan uzay mühendisliği öğrencisi Tanıl’ın evine giren çıkanlardı sorun ve Tanıl savunmasında gürültü yapmıyoruz, kimsenin tepesine halı silkelemiyoruz nedir sizin derdiniz diye hadsizleşmişti epeyce. Okumak önemli değildi işte, önemli olan insanlıktı, istediğin kadar uzay, astronomi, fizik oku ama gel evine kızlı erkekli grupları al, olacak iş miydi? Böyle öğrencileri görünce geleceğe dair umutlarını kaybediyordu Osman, ne olacaktı bu gençliğin hali, hatta Tanıl, ‘sizin yüzünüzden cinsel tercihimi değiştireceğim o olacak, aklınız fikriniz ateşle barutta, her gün eve Mahmut’la gelsem, rahat rahat uyuyacaksınız, sapıksınız siz, ayrıca eve istediğimi getirim anayasal hakkım, kimseyi ilgilendirmez, nişanlım, arkadaşım, sevgilim kim olursa, bugüne kadar kimseye sarkmadım, kibar ve saygılı olduğumu düşünüyorum, siz evlendiniz diye her şey serbest bana mı yasak’ diyecek kadar ileri gitmişti, Allah ıslah etsindi, ne diyelimdi.
Üstüne bir de ‘ben de 3. kattaki beyefendinin günaydın, iyi akşamlar gibi basit selamlaşmaları bile yapmayıp, afedersiniz öküz gibi önümden geçip gitmesinden ve evimi röntgenlemenizden şikayetçiyim, bundan sonra ben de kimin evine kimler giriyor çetelesini tutacağım’ diyordu. Emekli yüzbaşı Mustafa Amcanın anarşist bu çıkışıyla hacı amcanın tövbe tövbe sesleri çift ses yapmış, güzel bir senkron yakalamışlar, diğer azaların cık cıklamalarıyla da çok sesli koro oluşturmuşlardı. Aslında Tanıl’ın hadsizliği kira kontratosunun gelecek ay bitecek olmasının cesaretiyle oluşmuştu, yoksa bir üst akılı mı vardı Tanıl’ın, bu çocuğu ben bir araştırayım diye geçirdi içinden.
Bu ayki toplantı Tanıl’ın olmaması sebebiyle sükunet ve huzur içinde geçmişti, her şeyin başıydı huzur, toplanmayan aidat yoktu, çöpler düzenli alınıyordu, haftada iki gün merdivenler siliniyordu, dış cephe mantolaması için bir firmayla sözleşme imzalamışlardı, üstelik mantolama şirketi apartmanın sağ bölümünde yukardan aşağıya yazılı olan ne mutlu türküm diyene yazısının etrafını da ücretsiz mozaik taşıyla kaplayıp ışıklandıracaktı. Evin girişine de mi yaptırsaydı acaba bir tane, söyle abartılı olmayan, orta büyüklükte, pirinç levha üzerine yazılı bir ‘ne mutlu türküm diyene’ yazısı yakışmaz mıydı, bunu düşünecekti.
Eve döndüğünde Müjgan kitap okuyordu, ah onun kadar boş zamanı olsaydı belki o da okurdu ama yoktu işte, takip etmesi gereken o kadar çok şey vardı ki, hangisine yetişsindi, daha, çok resmi gazetenin akşam baskısına bakacak bu ayki dost, düşman, müttefik, refik, ülke listesini inceleyecekti. Eskisi kadar rahat davranma lüksü yoktu, Dost ve Düşman Bakanlığı kurulduğundan beri ayda bir, hangi ülke dostumuz, hangi ülke düşmanımız, hangi ülke bizi arkadan vurmayı planlıyor, hangi ülke hangi ülkenin maşası, hangi ülke hangi ülkenin maşrapası şeklinde liste yayınlanıyor ve güncel gelişmeleri ordan takip ediyordun, görevi icabı bunları ihmal etme lüksü yoktu. Geçen gün bindiği taksinin şoförü bilinçsizce konuşuyordu Lihtenştayn’la dostluk ilişkimizi, ‘ağabeycim bu ay ki listeye bakmadın herhalde, dostumuz değil artık onlar, Kiribati’yle bir oldular kuyumuzu kazıyorlar, hep İstanbul’un fethinin kuyruk acısı bunlar, arkalarında da İsrail var’ demişti ama içinden de bunlar zamanla olacak şeyler, hala kendi aklıyla düşünmeye çalışan düşüncesiz insanlar var, sen devletten iyi mi bileceksin arkadaşım, ama zamanla sisteme alışacaklardı, eskiden olsa hayal gelirdi insanlara böyle şeyler ama artık hayal değil, son yirmi yılda ülkede inanılmaz ileri atılımlar olmuştu bu da onlardan biriydi, çok şükürdü, birinci dünya ülkesi olma yolunda emin adımlarla ilerliyorlardı.
Bilgisayarın başına geçti ve çok resmi gazeteyi tıkladı, evet liste yayınlanmıştı, hemen göz gezdirdi, geçen ay enbaşbakan’ın kafasında yerel şapkalarla gülücükler saçarak poz verdiği uzak asya ülkesi bu ay ki düşman ülke listesindeydi, ee ne oldum dememeli ne olacağım demeliydi, onlar da Türkiye’de basın özgürlüğü sıkıntılı diye haber yapmasalardı, nasıl dost kalınabilirdi böyle bir ülkeyle, hem bizim kimseye eyvallahımız da yoktu olmazdı, bizim bizden başka dostumuz yoktu tarih boyunca, şimdi de aynı teraneler daha modern formatıyla dönüyordu etrafımızda, hep ilerlememizi istemeyen kavun içi mihraklardı bunlar diye içinden geçirirken çok resmi gazetenin ikinci sayfasında bir liste daha olduğunu fark etti, lobi listesi, Allah devlete zeval vermesindi, nihayet uzun süren ar-ge çalışmaları tamamlanmış ve lobi listesi de yayınlanmıştı, ne mutlu türküm diyesiydi, devletlüm çok yaşasındı, evet yazdıracaktı evin girişine bundan emindi artık, gözleri dolu dolu oldu birden, gururlanarak listeye göz gezdirmeye başlamıştı ki elinde espressosuyla Müjgan geldi, O’na hazırladığı latteyi uzatarak ‘ben birazdan yatarım, sen de kendini çok yorma, senin gidişat iyi değil söyleyeyim sana, ha bu arada yarın akşam iş çıkışı ben annenlere geçeceğim, sevgili kayınvalideciğim yeni aldığı mutfak robotu için mevlüt okutacakmış da’ derken çıkan ‘da’ bir da’dan daha fazlasıydı sanki….
İkisini de okudum ve çok çook beğendim. Ellerinize sağlık…
BeğenBeğen
Tesekkur ederim 🙂
BeğenBeğen