Hz Adem’den Hz Muhammede kadar gelmiş geçmiş peygamberlerin, sevgili peygamberimizin ashabının, bugün yaşayan hiç kimsesi olmayan kemikleri kalmış meftaların, Atatürk ve silah arkadaşlarının, ahirete imanla gitmiş müminlerin ve özellikle bu mevlid-i şerifin okunmasına vesile olanların geçmişlerinin ruhlarına hediye edilen mevlid-i şerif’ten sonra, yurdumuzun, milletimizin ve tüm İslam diyarının her türlü beladan, zelzeleden, afetten korunması, ülkemize kem gözle bakan, dirliğimizi düzenimizi bozmaya çalışan iç ve dış düşmanlara fırsat verilmemesi, neslimizin imanlı nesiller olması ve imanlı ölmemiz için dualar edilip, sırtlar sıvazlanırken hocanın çalan cep telefonuyla Müjgan daldığı yerden toparlandı, ‘mevlitteyim sonra görüşelim’ diyerek kısa kesti kısa boylu, yuvarlak hatlı, nur yüzlü hoca ve Müjgan ikramlar için mutfağa geçti.
Su böreği çok güzeldi, dolmaların içi biraz diri kalmıştı, tatlıyı üst komşu mualla yapmış ve şerbetini tam kararında kestirmişti, hoca çok güzel dua okumuştu, mevlit mevcudu her zamanki gibi ortalama 40 civarıydı, kayınvalidesinin gençlik yıllarından kalma konken arkadaşı davet edilmemesine rağmen yine gelmiş, tanrı misafiri kontenjanından içeri girmiş ama buna kimse memnun olmamıştı, eve geldiğinde, Osmanın nasıl geçti sorusunu madde madde cevaplarken gözleri kapanan Müjgan olduğu yerde uykuya teslim olmuştu.
Kapının sert bir şekilde vurmasıyla birden irkildi Müjgan, Osman’ı bir iki dürttü ama uyanmayınca kapıya koştu, kapı merceğinden üniformalı iki kişiyi görünce telaşla kapıyı açtı, ne oluyordu. Kapıdaki adamlardan biri elindeki kimliği Müjgan’a gösterip ‘Başkomsernevzat’ diyerek kendini tanıttı ,
Müjgan ‘hay Allah başkomsernevzat mı? Bu kimlikte imla hatası var’demişti, kendisi de söylediğine şaşırarak.
‘Hanımefendi, gecenin bir yarısında kapınızdayız ve başkomser’deki imla hatasına mı takıldınız’
Yüzü de yabancı değildi ama çıkaramadı kim olduğunu ve farkındaydı durumun acayipliğinin ama laf çıkmıştı ağzından bir kere.
‘Sosyal medya hesabınızda yaptığınız –an itibariyle .ötüm- paylaşımınızdan dolayı, sizi gözaltına almak zorundayız, bilgisayarınıza da el koyuyoruz’.
İyi de öyle bir paylaşımı yoktu ki Müjgan’ın, nasıl olurdu, neler oluyordu.
‘‘İşyerinde .ötü kaşınmış hissediyor’ paylaşımınızı yaptığınızdan beri teknik takipteyiz, malum bürokrasi hantal işliyor bizde, bugüne kısmetmiş’ kısmetmiymiş, bu da neydi, kabus muydu bu, şaka mı?
Müjgan, ‘iyi de benim öyle bir paylaşımım yok’ diye çırpınırken, başkomsernevzat suçlarını sayıyordu.
‘Halkı alenen aşağılamak, insanları kin ve düşmanlığa sevketmek, ülkenin bölünmez bütünlüğüne kast etmek, cumhurbaşkanına hakaret’
‘Beyefendi .ıçımın kaşınmasıyla cumhurbaşkanına hakaretin ne alakası var’
‘.ıçınızın kaşındığını kabul ediyorsunuz yani’
İşte bu mesleki deha örneğiydi, itiraf ettirmişti ilk dakikada kadına suçunu, yanındaki yardımcısına ‘ gördün mü Muhittin mesleki zeka buna denir’ diyerek gururuna ortak aradı Muhittinse ‘sizden öğreneceğimiz çok şey var amirim’diyerek Nevzat’ın kendisini daha iyi hissetmesini sağladı.
Müjgan şoktaydı, böyle bir paylaşım yapmış olamazdı, tamam geçen gün, annesinin ameliyattan çıkmış, narkozdan daha ayılmamış, baygın bakışlı fotoğrafını an itibariyle annem diye paylaşan Şaduman’ın paylaşımının altına bunu yazmayı düşünmüştü ama sadece düşünmüştü, aklını mı yitiriyordu yoksa. Aynı gün ‘közsüt’te menüye bakıyor’ 15 dakika sonra da ‘ne yiyeceğine karar verdi’ paylaşımı için de içinden az şey geçirmemişti ama tüm bunlarla ne ilgisi vardı.
‘evet bazen kaşınır, sizinki kaşınmaz mı, ya delirtmeyin beni ne hakareti, ne paylaşımı’
‘üzgünüm hanımefendi sözünüz, klavyenizden çıktı bir kere, klavyenize sahip çıkmanız gerektiğini zamanla siz de anlayacaksınız’
‘Saydığınız suçların hiçbiriyle, bu paylaşımların bir ilgisi yok, delirdiniz mi siz’
‘Tabi ki var, hemen izah edeyim, vücudun belli bir bölgesine işaret ederek, bölücülük yapıyorsunuz, ayrımcılık yapıyorsunuz, vücudumuz her organıyla ayrı güzel, böldürtmedik, böldürmeyeceğiz hey haatt’
Malum yerimin kaşınmasıyla, o bölgeyi nasıl üstün tutmuş olabilirim acaba, ya ben yazmadım ki öyle bir şey neler düşünüyorum,bu adamlar neler düşünüyor, tamam yazmadım da velev ki yazsaydım yani çok saçma değil mi .ötümü başımdan ayrı tutmuş olmam, ki ayrı tutmak değil ki bu, hadi ayrı tuttum benim .ötüm özel olabilir bana göre, neler düşünüyorum ben diye durumu kavramaya çalışırken ‘Osmaan kalk Osmaan’dedi Müjgan ve devam etti,
‘Halkı nasıl aşağıladım acaba’
‘Halkın saf ve temiz duygularla yaptıkları anlık paylaşımlarla dalga geçtiniz efendim, gayet açık değil mi’
‘Asıl onlar bizimle dalga geçiyor olmasın’.
Şaduman, kayınvalidesinin paçalı donuyla, çekirdek çitleyip surviver seyrederken ki görüntüsünü habersiz çekip, an itibariyle kayınvalidem surviver seyrediyor, deyince dalga geçmek olmuyor, benim .ıçım başım mı dalga geçmek oluyor, ya ben an itibariyle .ötüm demedim ki, farkında olmadan dedim mi yoksa, tamam çok içimden geçti ama sadece içimden geçti, öyle ya da böyle, bunların hiçbiri suç olamaz ki offf…
‘ peki kin ve düşmanlığa sevketmek, nasıl sevketmişim acaba kin ve düşmanlığa, merakla bekliyorum cevabınızı’
‘Sizi hınzır sizi, bir çırpıda saydığım suçları siz de sayıyorsunuz, pekala siz de ne yaptığınızın farkındasınız ama kabul, oyun oynamaya devam….Böyle paylaşım yapanlarla yapmayanlar arasına sübliminal mesajlar gönderek kutuplaşmayı artıyorsunuz, sonra gelsin kin, nefret ve düşmanlık’
‘O kelime ağzınıza hiç yakışmadı beyefendi’
‘Hangi kelime süblinal mi?
‘He süblinal, ikinci kez söyleyemediniz bile ezberleyip te geldiniz değil mi’
‘Hanımefendi, ucuz polemiklere girmeye çalışmayın, yaptıklarınızın hepsinin karşılığı türk feza kanununda var’
‘Feza kanunu ney laaann’
‘Yani hukuk sistemimiz öyle evrensel öyle evrensel öyle kapsayıcı ki ancak feza tanımlar diyerek, devlet büyüklerimiz böyle bir değişikliğe gittiler, hem ceza soğuk bir kelime, artık sadece suç ve cezaya odaklanmıyoruz, her suç bir sorgulamadır şiarıyla….’
‘Başlatma şiarına adam, hadi cumhurbaşkanına hakareti açıkla hadi, merakla bekliyorum, yok lan açıklama, şimdi ona da .ıçından bir şey uyduracaksın nasılsa’
‘Adam mı, başkomserim diyecektiniz sanırım, heyecanınıza veriyorum, bir daha olmasın ayrıca siz bu .ıça takmışsınız hanfendi’
‘Osmaaaan, uyansana artık, kapıda iki tane komedyen, beni tutuklayacak şimdi Osmaaann, Allah belanı versin Osmaaaannn’
‘Güvenlik güçlerine mukavemet ha’
‘Ne mukavemeti be, gayet stabil duruyorum burda’
Allahım susma hakkımı mı kullansaydım, o hak burda mı kullanılıyordu ki, yok yok avukatımı aramalıyım, ne avukatı ya öyle biri yok ki ne düşünüyorum ben diye düşünürken başkomsernevzatın ‘Muhittin, evladım, kelepçe’ sözüyle irkildi.
Müjgan, elleri kelepçeli, berjere çökmüş, Osman’ı dinliyordu şaşkınlıkla. Bir gece nezaret için tantana yapmamalıymış, aslında pişmanmış ama olayın şokuyla belli edemiyormuş, sabaha her şey düzelecekmiş, zaten hep bir gece nezarette konuk edilenlerin yaygarasıyla güvenlik güçlerine güven zedeleniyormuş, o da onlardan biri olmamalıymış, azıcık sorumluluk hissetmeliymiş, hem zaten arada o varmış, aslında böyle olacağı belliymiş, son zamanlarda o da bir tuhaflaşmış, kariyerini ilmek ilmek örerken bu yaptıkları çocuklukmuş, oyun mu oynuyormuş, o paylaşımları yapmadıysa sabaha belli olurmuş, onlar olmasa bile her an böyle bir şey olacağını tahmin etmişmiş, fazla düşünüyormuş, düşünmek ona mı kalmış, herkes bir anda düşünürse memleket tımarhaneye dönermiş, Müjgan duymuyordu artık, radyo sineması gibi geliyordu Osman’ın sesi.
Bu sırada kendi telefonunun ön kamerası iyi değil diye Muhittin’ e çektirdiği baskın selfisini kırpmakla meşguldü başkomsernevzat ve paylaştığı fotoğrafın altına Beyoğlunun en güzel abisi yazmıştı, Müjganın çıldırmasına ramak kalmıştı ya da çıldırmış da farkında değildi ya da bu millet çıldırmış olmalıydı, mapus damına düşmeden öğüt vermeler başlamıştı, tüm türküler yaşanmışlıktı evet bunu Osman’ın öğütlerini dinlerken daha iyi anlamıştı, cahildi sosyal medyanın rengine kanmıştı, yok yok çıldırmış olmalıydı, Osman’ın üst akıl genel müdürlüğünün alt kurulunun üst kurulundaki Sami amcasının emniyette tanıdığı vardı, güvenlik güçleri haklıydı, halkı bir şekilde kontrol altına almaları gerekiyordu, yoksa kaos olurdu, bak memur beyler çok yorulmuştu, poşet çaylar neredeydi, bir yorgunluk çayı herkese iyi gelecekti, memurlar sağolsun yormayalım sizi, Müjgan Hanım’a kodeste ikram ederiz demişlerdi, hem daha bir sürü bürokratik işleri vardı, Müjgan’ı seviyordu, bunlar basit işlerdi, ne mutlu türküm diyesiydi…
piç güveysinden hallice kitanbının daha derinlikli haline benzettim bu üçlemeyi… gayet başarılı çok sesli
BeğenBeğen