Soran Kadın

Profesörüm, doktorum, rektörüm ay ağzınızdan bal damlıyor valla, şahsen ben de bir üniversite mezunu olarak, kendimden gayrısının ferasetine güvenmiyorum. Herkesin feraseti kendine tabi de, feraset fakiri bu üniversite mezunları sayın rektörüm, aktörüm. (feraset neydi la diyenler için feraset: anlayış-sezgi)Siz de bir profesör olarak, sanırım kendinizden gayrısının ferasetine güvenmiyorsunuzdur, aksi halde kendinize haksızlık ediyorsunuz demektir çünkü ben sizin ferasetinize feci şekilde a acayip güveniyorum yani. Benim için siz  demek feraset demek, nefaset demek, letafet demek bundan kelli…

Ülkeyi ayakta tutacak olanların okumamış cahil halk olduğu tezinizi uluslar arası arenaya taşımalısınız bence, eğitimde, bilimde çığır açar valla, bizim de göğsümüz kabarır.

Bizim ufaklık bu sene birinci sınıf, malum ilköğretim zorunlu olduğu için okula gönderiyoruz, okudukça, öğrendikçe keşfettikçe, kendini buldukça feraseti azalacak diye aklım çıkıyor. Müfredat dışına çıkarmamaya çalışıyoruz zaten ferasetini kaybetmesin diye…

Ayy bak gene okuma, anlama, eğitim, meğitim dedik beni afakanlar bastı ama bunalsak ta bunları konuşmalıyız artık, bazı gerçeklerle yüzleşmenin, eğitime yeni bir kalite yeni bir soluk getirmenin yok yaw kalitesizlik getirmenin tek yolu bu.

Allam yareppim sayın rektörüm profesörüm öyle laflar etiniz ki sizin mizahınızın üzerine çıkma ihtimalim mümkün değil yani, çıtayı çok yükselttiniz çook, yani daha evvel faiz ve havuz prolemleri yerine fitre ve zekat problemlerinin müfredata konmasını talep eden eğitim bir sen temsilcinizin önerisine bile bir iki bir şeyler karalayabilmiştim ama yok arkadaş bu nasıl bir açıklamadır nevrim döndü valla.

Tersten düşünüyorum, düzden düşünüyorum yazıp yazabileceğim mizah, sizin söylediklerinize denk geliyor, gerçi söylediklerinizi mizah dışında söyleyebilmek için düşünme yetisinin belli bir miktar kadar azalması gerekiyor ama …

Arkadaş dört dörtlük bir eğitim sistemimiz yok evet, çocukları sorgulayan, kendilerini keşfetmelerine olanak sağlayan, algılarını genişletici, düşünmeyi teşvik edici, nasıl öğreneceklerini öğrenmelerini sağlayan, hazır bilgi budur, doğru budur demek yerine kendi doğrularınızı bulun, öğrenmeyi öğrenin diyen bir eğitim sistemimiz yok gözlemlediğim kadarıyla. Oturup bunları tartışalım, tek model insan yetiştiren sistemin arızalarına bakalım, ders kitaplarımızı gözden geçirelim demeye eyvallah tabi de  ne geliyorsa başımıza üniversite mezunlarından geliyor demek nasıl bir ağızdır, nasıl bir düşünme/düşünmeme pratiğidir, çok korkunç çok…

Hele üniversitelerimiz, akademik kadrolara, laboratuar vs olanaklarına bakmadan patır patır her yerde açtığımız, kalitesi değil de sayısıyla övündüğümüz üniversitelerde durum nasıldır, bağımsız bilim üretilebiliyor mu, uluslar arası alanda başarılarımız nelerdir diye sorgulamaya tamam da  ne geliyorsa başımıza üniversite mezunlarından geliyor demek nasıl bir düşünce yapısının/düşünememe yapısının ürünüdür arkadaş…

Üniversite ve sonrasında tüm eğitim hayatını yurt dışında geçirip uluslar arası başarılar kazanan akademisyenlerimizle övünüyoruz ya hani, madem bizim için bu kadar önemli bu başarılar neden ülkemizde bu imkanları onlara sağlamıyoruz, aslında üzülmemiz lazım böyle başarıları duyunca, biz neden elimizden kaçırdık, hangi imkanı veremedik de yurt dışına gitti diye, tamam gene övünelim de sırf Türkiyeli diye, Türk diye Kürt diye bu topraklarda doğdu diye övünmek bana biraz manasız geliyor açıkçası.

Uzmanlaşmayla ilgili sorunları konuşalım, uzmanlaşmanın sosyolojik, psikolojik yansımalarına bakalım, misal sadece kırmızı ceket düğmesi üretiminde uzmanlaşan bir insanın hayatı algılamasının ancak kırmızı düğme üzerinden olup olamayacağını konuşalım, ya da sadece kırmız ceket düğmesi tamiri ve tedavisinde uzmanlaşan bir insanın hayata ya da kendi branşı olan düğme olayına uzaklaşmasını konuşalım, yani eğer üniversite mezunlarının ferasetini konuşacaksak öyle konuşalım değil mi? Yani nasıl konuşalımın cevabı bende değil ama nasıl konuşulmayacağını çok iyi bildiğimi düşünüyorum.

Yoksa ıyyy üniversite mezunu mu? Pis cahil, böh, tiksiniyorum, ne geliyorsa başımıza bu boş beleş insanlardan geliyor mealinden konuşmanın hiçbir tutar yanı yok imdaaattt….Hiçbir tutar tarafı olmadığı gibi, bir profesörün ağzından çıkması durumu daha çok vahimleştiriyor, okuma yazma oranı arttıkça afakanlar basan bir profesör, biz böyle mi konuşacağız meseleleri, çocuklarım duysa söylediklerini onlara ne cevap vereceğim, okumak, öğrenmek kötü birşeymiş anne derlerse ne diyeceğim,  hey allahım imdaatt…

Yalnız şöyle de açıklık getirmeliyim, üniversite mezunlarını övücü bir durumum da yok yani, malum bizde toptancılık anlayışı mevcut evet üniversite bitirmek akademik anlamda bir artıdır, beklentiyi biraz yükseltir ama hiçbir şeyin garantisi değildir.

Ben genellemelere karşıyım, üniversite mezunu olmayan fakat gerek hayatı okuması gerek bilgece yaklaşımlarıyla örnek gösterilebilecek kimseler olduğu gibi üniversite ve daha ileri eğitim kurumlarından mezun olup ta hayatına hiçbir şey katmayan insanlar da var, vardır yani…Tıpkı tam tersinin olduğu, olabileceği gibi bu da olası durumlardandır…Ha ihtimalleri istatistiki olarak inceleyebiliriz de tabi ki…

Bu düşüncem akademik anlamda da böyle, suç işleme potansiyelinde de böyle, bir sürü şeyde böyle yani…

Genellemelere karşıyım zaten de bu nasıl bir genelleme aklım almadı valla, zaten bu açıklamalar da bize gösteriyor ki eğitim sistemimizi acilen gözden geçirmeliyiz, sistem error vermeye başladı iyice, devreler yandı, beyin devre dışı, acil çıkış kapılarını açmalı…

Bu saçma sapan gündemde insan ne söyleyeceğini, ne yazacağını şaşırıyor, en azından ben öyle oluyorum,  bir absürtlüğü sindiremeden öbürü geliyor, gerçi sindirmeyelim yaa bu kadarını sindirmeyelim ne olur, aile bakanının ensar vakfı için söylediğini de sindirmeyelim, ortanca hanımıyla İstiklal Caddesine gül bırakan görgüsüz inşaat kralını da  sindirmeyelim diyeceğim ama o kadar çok şeyi sindirdik ki bir umutsuzluk çörekleniyor içime ve lanet olsun politikalarınıza da hayatı algılamanıza da diyebiliyorum en basitinden….