Kuyucaklı Yusuf-Sabahattin ALİ

Kuyucaklı Yusuf, Sabahattin Ali’nin okuduğum 3. kitabı. Kürk Mantolu Madonna ve İçimizdeki Şeytan sıralamasıyla okudum Sabahattin Ali romanlarını ve içlerinde beni en çok etkileyen Kuyucaklı Yusuf oldu.

Roman 1903 senesinde annesiyle babası katledilen Yusuf’u kaymakamın evlat edinmesiyle başlıyor. Bundan sonrasını spoiler vermeden anlatmaK biraz zor olacak ama deneyeceğim.

Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf’ta kullandığı dil beni çok etkiledi ve çok iyi geldi bana.Okumakta zorlandığım İtalo Svevo’nun Zeno’nun bilinci romanını yarıda bırakıp, Kuyucaklı Yusuf’a geçmemin bu hislerimde bir etkisi var mıdır bilemiyorum ama  ne güzel yazmışsın Sebahattin Ali dedim hep okurken.(Zalım Zeno, içimi şişirdiydi itiraf edeyim 🙂 )

Naif bir dil, kişilerin duygu dünyasına açılan pencere, duyguların, davranışların zaman içinde değişmesine tanık olma, yer yer Yeşilçam filmi tadında olay örgüsü, kötülüğün, kinin, zalimliğin resmi, ve kelimelerin ardındaki derinlik karşılıyor kitabın içinde sizi.

Yusuf’un hayatındaki değişim serüvenini okurken, hayatına değen insanların da dünyalarına açılıyorsunuz. Kendisinden 15 yaş büyük biriyle evlenen ve dünyaya evliliğiyle birlikte gözünü açan Şahende’nin zaman içinde kocasının akşamları içki içmesi ve eve geç gelmeleriyle birlikte huysuz kadın kimliğinden çıkıp sabır timsaline  dönüşmesini, Kaymakam kocasının yıllarca gününü gün edip sonrasında yazarın kullandığı tabirle müzmin evlenme hastalığına yakalanıp önüne ilk çıkanla evlenmesi sonrasında yaşananları, bürokrasinin her zaman gücün, güçlünün yanında olduğu gerçeğini, kötülük, kin ve intikam duygusunun insana neler yaptırabileceğini ve bu kötülük karşısında yaşanan çaresizliği, pişmanlığı, aşk duygusunu, özgürlük duygusunu tüm gerçekliğiyle okuyorsunuz romanda.

Muazzez’in (kim olduğunu özellikle yazmıyorum ki okumayanlar için kitabın heyecanı eksilmesin) zaman içinde duygu ve davranışlarında meydana gelen değişimlerin, gidişata kendini teslim edişin, savruluşun, adım adım, duygu duygu işlenmesini okurken yer yer heyecanlanıyor, yer yer kahrediyor, işte hayat diyorsunuz.

Kitabın hüzünlü sonuna rağmen, hayat dolu bir cümleyle bitmesi de bir sürü duyguyu bir arada yaşattı bana. Hayat buydu işte, ölmediğiniz sürece siz bitti demeden bitmeyecekti ama matemi de ortaya koymak gerekmez miydi bazen? Son paragrafı paylaşmak istiyorum burada:

“İçindeki bütün yıkıntılara, bütün kedere rağmen başını yere eğmek istemiyordu. Matemini ortaya vurmadan tek başına yüklenecek ve yeni bir hayata doğru yürüyecekti.”

Evet belki de matemi ortaya vurmadan tek başına yüklenmek gerekir bazen kim bilir?

Velhasıl çok güzel bir kitaptı benim için, yazarın “Bunu sonraki bölümlerde anlatacağız” tarzında çoğul ifade kullandığı yerlerdeki niyetini tam hissedemedim ama bu anlatım tarzını kitabın bütünlüğü içinde yadsıdığımı söyleyemeyeceğim.İyi ki yazmışsın Sabahattin Ali….


Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s