Karanlığın Sol Eli-URSULA K.LE GUIN

İlk kez bir Ursula K.Le.Guin kitabı okudum.Yeni kelimelerin, yeni gezegen ve dünyaların, yeni makam ve mevkilerin, yeni zamanların, yeni bir toplumun olduğu Karanlığın Sol Eli, oldukça yaratıcı bir kafanın ürünü fakat aynı paragrafta bu kadar çok bilinmeyenin, yeni’nin olması ve benim tüm yenilerin ne olduğunu net kavrayamayışım ile kafamda bir karmaşaya dönüştü.Ayrıca çevirmen Ümit Altuğ  kitabı nasıl çevirdi acaba diye de düşündüm.

Yazar, kitabın önsözünde edebiyat bir metafordur, bilim kurgu metafordur demiş, gerçi bu önsöz yazarın başka bir kitabından alınmış. Anladığım kadarıyla Ursula K.Le Guin anlatmak istediklerini bilim kurgu yoluyla anlatmayı tercih eden bir yazar ve tüm bunları metaforlara başvurmadan anlatamazdım diyor.

Karanlığın Sol Eli bir kış gezegeni olan Karhide’de başlıyor. Karhide’ye gelen bir elçi (Bay  Ai) Karhideli’leri Ekumen Birliğine davet ediyor daha doğrusu işbirliği yapmaya çağırıyor. Bundan sonrasını iki gezegen (ya da dünya mı demeliydim bilemedim)  arasındaki yaşam süreçlerindeki farklılıkların, cinsiyet, toplum, din, dil gibi detaylar üzerinden işlenmesi olarak görebiliriz.

Tüm detaylar ‘yeni’ ler üzerinden. Örneğin Karhide dilinde ‘kar’ kelimesinin, yağış şekline ve kar biçimlerine göre, hatırladığım kadarıyla sekiz tane karşılığı var.

Yaratılan tüm bu yeni’lerin kafamda tam oturmayışından dolayı ne Karhide’ye ne Gethen’e ne Orgoreyn’e net olarak gidemedim  ve okuma keyfi açısından kendi adıma keyifli bir süreç değildi.Bu durum, dilinin ağırlığından ziyade içinde oldukça fazla yeni bulunmasıyla ilgili.

Gerçi kitabın bir bölümünde, ‘insanın beklentilerini, etkinliğini, bakış açısını, etiğini, tavırlarını, kelime hazinesinin belirlediğini’ söylüyor, tüm bu yeni’ler bunun içindir belki.

Romandaki iklim gibi, soğuk ve uzaktı bana Karanlığın Sol Eli, belki de Ursula bunun böyle olmasını istiyordu kim bilir.

Ama değindiği konularsa bir o kadar ilgi çekici ve uzun uzun konuşulası şeylerdi bana göre.

‘Ekümenin öğretisi, amaç aracı meşru kılar öğretisinin tam tersidir’ diyor bir bölümünde ki ekümen kavramı bile başlı başına bir konuyken, başka türlü bir düzenin olabileceği, kurulabileceği yönündeki ana teması insanın kafasında birçok şeyi sorgulamasına sebep oluyor.

Kitabın orijinalinde kullanılan kelime nedir bilmiyorum ama ‘ekümen’ kelimesiyle ilgili wikipedi seviyesinde yaptığım ufak bir araştırmada ‘Dünya patrikliği anlamına geldiği, kavramın ilk ortaya çıkışınınsa 1517 yılında Yavuz Selim’in Mısır’ı fethinden sonra İskenderiye ve Antakya Patrikhanelerini, İstanbul Patrikhanesine bağlaması ve patriği ‘ekümen’ yani ‘cihan patriği’ ilan etmesiyle ortaya çıktığı yazıyor. Gerçi kitapta ekümen değil ‘ekumen’ olarak geçiyor.

Altını çizdiğim birkaç şeyi paylaşmak istiyorum.

*Ulaşılacak bir sonu olan yolculuk yapmak iyidir ama asıl önemli olan yolculuktur.

*Ülkesini sevmek nedir? Başka ülkeleri sevmemek mi?

*Bir şeye karşı koymak onu sürdürmektir.

*Halkını millete dönüştürmek için garantili, hızlı ve kalıcı bir yol: savaş’tan bahsederken bir yerde de savaş kavramı olmayan bir topluluğa bunu nasıl anlatacağını söylüyordu.

Cinsiyet kavramıyla ilgili yazdıkları başlı başına bir konu, kitabın başında sürekli kemmerde (cinsel aktiflik durumu gibi düşünün) bulunan insanlardan, tek eşli insanlardan, sapkın diye bahsediyor. Cinsiyet rolleri kitabın birçok yerinde geçiyor. Daha doğrusu cinsiyet rolleri yok, cinsiyet diye bir şey yok, anlaşılır şekilde söyleyecek olursam çift cinsiyetli insanlar var.Hayatının bir bölümünü erkek cinsiyetinde geçiren biri başka bölümünde kadın cinsiyetinde geçirip doğum yapabiliyor.

Özetle tüm bunlar bu kitabın uzun bir süre aklımda kalmasına sebep olacak.

*Ursula’dan sonra uzunca bir süre ara verdiğim İnce Memed serisinin 2. sine başladım, hatta bitti sayılır.Ve o kadar iyi geldi ki İnce Memed, ilkini okuduktan sonra, Yaşar Kemal’in tasvirlerinin uzunluğundan birazcık şikayet etmiştim.Belki de İnce Memed modumda değildim o zamanlar bilemiyorum.Şimdiyse büyük bir hayranlıkla ve keyifle okuyorum devamını.Söylediğim tüm sözlerimi de geri alıyorum. Ursula’dan sonra okumamın bunda bir etkisi var mıdır bilemiyorum ama aklım Çukurova’da.Kitabı bağrıma basasım geldi inanın, Yaşar Kemal’in kelimelerinin verdiği okuma keyfinin yanında döneme ait bir sürü şey var kitapta. Bir Abdi ağar gider, bir Hamza ağa gelir, nedendir diyerek ‘düşünmenin’ sancılı sürecini yaşayan İnce Memed’ te aklım.Nur içinde yat Yaşar Kemal…


Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s