Benimki Küçük Bir Esnaflık Hikayesi

       Yaşasın! Bir günlüğüne esnaf oluyorum bu gün. Hem de en sevdiğim mekanda. Mekan sahibi arkadaşım şehir dışında olacağından bir günlüğüne dükkana ben bakacağım. Mekan derken de kitabevi yani, bar pavyon gibi bir yer değil, yanlış anlaşılmasın. Olaya nasıl giriş yaptıysam, okuyunca benim bile mekan derken aklımda başka şeyler canlandı.

  Yine olaya bilinçsizce gizem katmaya çalışınca böyle oluyor, mekan falan hay  Allah… Neyse isimleri değiştirerek kullanayım bari. Arkadaşım, mekanı saat 11 de açıyor genelde. Ne mekanı Ayşe ne mekanı? gerçeklere gel. Tamam tamam mekan dediğim  Sayfa Kitabevi işte. Arkadaşım saat 11 diyor ama ben saat 10’da çıkıyorum evden. Ufaktan pazarımı yapıyorum ve  yaklaşık 11’e 20-25 dk kala dükkanın kapısındayım. Tevekkeli bazı şeyler içime mi doğmuş da erken gelmişim.

       Ah ne mesudum, zira memuriyetten oldum olası hazzetmediğimden, kendi dükkanımın kapısını açıyor olmak beni ziyadesiyle mutlu ediyor. Yani kendi dükkanım olmasa da arkadaşımın dükkanını açıyor olmak da mutlu ediyor canım. Mülkiyet şart mı?

       Pazar poşetlerimi kapının önüne bırakıyor, derin bir nefes alıp(hani mesudum ya, ondan yani, mutluluk nefes alması bu)  ilk anahtarla alt kilidi açıyorum. Fakat üstteki kilit açılmıyor. Birkaç gün önce açma kapama provası yapmıştık halbuki. Anahtarın tırtıklı tarafını yola veriyorsun, çevirirken kapıyı kendine çekiyorsun, bu kadar. Bu kadar değil işte açılmıyor. Hafiften geriliyorum, çünkü dakikalar geçiyor ve ben kapıyı açamıyorum. Kimi arasam ne yapsam? Hava bayağı soğuk, benimse vücut ter atıyor. Esnaflık ne zor işmiş, evren kesin mesaj gönderiyor bana. Hayır daha esnaf olamadım, kendimi içeri bir atabilsem esnaf olacağım ama içeri girmek mesele yani.

       Hemen yan taraftaki Zetropol Mağazasının güvenliğine gidip “Ben yan taraftan geliyorum,  dükkan açacağım da açamadım, yani anahtar var ama açamıyorum, yani esnaf da ben değilim esasen, bir arkadaşın dükkanı, ben bugünlük açacağım, yani kısmetse açacağım” diye bir şeyler geveliyorum. “Nasıl hanfendi?” diyor güvenlik, ben de “yani diyorum, hani güvenliksiniz diye size geldim, anahtarı bir de siz deneseniz?”

    Söylememle birlikte işin tuhaflığının farkına varıyorum, güvenlik elemanı, çıtı pıtı genç bir kadın, herhangi birine söylemekle güvenliğe söylemenin pek bir farkı yok aslında.” Ben şu anda çıkamam ama Mehmet Bey’i arayayım o gelsin yardımcı olsun size” diyor. O telsizle Mehmet Bey’i ararken, ben “neyse ben gideyim biraz daha uğraşayım Mehmet Bey gelene kadar” diyorum.

     Bu arada kafamdaki güvenlik görevlisi imajı; belinde bir tomar anahtarlık olan, sanki istediği bütün kapıları açabileceğini sandığım iri yarı bir adam. Kafamdaki bu imaj nereden geliyor acaba?

  Çok geçmeden Zetropol Mağazasından Mehmet Bey geliyor, ben kapıyla uğraşırken. Bir iki deniyor ve “Abla bu açılmıyor, açılmaz da, yan taraftaki pasajda çilingir var, sen oraya git, anahtarcı açsın” diyor.

     Dur diyorum hemen pes etmeyelim, ben sistemi biliyorum, şimdi şöyle yapıyoruz , sen kapıyı kendine doğru çek, ben anahtara yükleneyim, tırtıklı taraf yola, anahtar sağa, kapı kolu kendimize doğru, hadi bismillah! Yok olmuyor. Bu arada arkadaşımı arayıp anahtarı hangi yöne çevireceğimizi sormuştum, sağa demişti ama sesi pek güven de vermemişti, galiba o da emin değildi.

  Son abanmalarda nasıl hırs yaptıysam anahtarın ucunu accuk eğmişim. Hem de biraz sağa, biraz sola eğmişim. Bana çilingir yolu göründü. Çilingire gidiyorum ve :

 -Elimde bir anahtar var ama kapıyı açamıyorum, diyorum.

-Nasıl yani, diyor adam.

-İşte, yan tarafta dükkan var da… Benim dükkanım değil ama arkadaşımın dükkanı… O, bu gün yok, ben açacağım dükkanı ama açamadım… Hayır zorla açmaya da çalışmıyorum, anahtarlar ben de, arkadaşım bizzat kendisi verdi yani… minvalinde bir şeyler geveliyorum,

Çilingir anahtarı alır ve kalıba koyup düzeltmeye çalışırken, devam ediyorum:

-Arkadaş bana emanet etti dükkanı, Samsun’da bu gün, işte ben de aksi gibi açamadım, hemen yan sokakta, arada, Sayfa Kitabevi, ay emanetti dükkan…

Kızım emanet yerinde duruyor zaten, olayı neden dramatize ediyorsun değil mi? Neyse ustacım bir iki uğraşıyor kalıpta, anahtar dökülmeye başlıyor. Arkadaşım acaba elimde patlasın diye mi bana bu anahtarı verdi ki, bak işkillendim şimdi…

          Dükkanın kapısında usta da deniyor ama açılmıyor. Anahtarın da değişmesi lazım, yuvasının da diyor. Ne gerekiyorsa yap ustacım diyorum, yeter ki ben bugün bu dükkana gireyim. Bekle sen diyor, alet çantamı alıp geleyim. Beklerim tabi başka ne yapabilirim ki. Bir süre sonra alet çantasıyla geliyor ve anahtar yuvasını matkap benzeri bir aletle açıyor.

       Bu arada çilingir bana bir kaç kere “sizin bir suçunuz yok ki hanfendi” dedi. Artık adama ne dedim de adamcağız beni teselli mahiyetinde bunları söyledi hatırlamıyorum inanın.

Daha esnaflık mesaime başlamadan yorulmuş bir şekilde içeri giriyorum. Çilingir de tekrar malzeme almak için gidiyor.

     Uzun uğraşlar sonunda girdiğim dükkanda, bilgisayarı açıyorum hemen. Şöyle güzel bir müzik açayım da enerjim yükselsin diyorum. Bilgisayarı açıyorum fakat ana ekranı göremiyorum. Bir bu eksikti, bilgisayarda Windows 8 mi ne var. Kim icat etti arkadaşım bu Windows 8’i.  Ekranda bir sürü şey var ama ekranı  masa üstü görüntüsüne taşıyacak hiçbir komut yok.

     Yok bu gün de bir uğursuzluk var. Windows 8 kullanan arkadaşı arıyorum, anlatıyor ama bahsettiği şeyleri ben ekranda görmüyorum ki. Etkinleştir, pekiştir her şeyi yapıyorum ama olmuyor. Neyse diyorum kısmet, gelen olursa ona sorarım diyorum. Sonra ne oluyorsa oluyor ve masa üstünü açmayı başarıyorum. Oh be diyorum. Şurdan bir kuple La casa de papel’den bella ciao açayım da kendime geleyim diyorum.

          Her mesleğin kendine göre zorlukları var tabi, esnaflığın da kolay olmadığını öğreniyorum bu şekilde. Tüm bunların bir anlamı varsa ben bu anlamı çıkardım valla.

        Sayfa Kitabevinde hep bilgisayarın öbür tarafında oluyordum, şimdi diğer tarafındayım, çok heyecanlı.

            Kısa bir süre sonra ilk satışımı yapmak üzere kredi kartını elime alıyorum ve fakat pos cihazını kullanamıyorum. Pos  cihazı için  de önceden deneme yaptık ama unutmuşum, olmuyor. Panikliyorum, arkadaşın da acelesi olunca iyice elim ayağıma dolaşıyor. Halbuki dükkan sahibi arkadaşım bana not bırakacaktı, cihazın nasıl kullanılacağıyla ilgili ama bırakmamış. Sonradan neyi eksik yaptığımı hatırlıyorum ama iş işten geçmiş oluyor. Tam esnaf olamıyorum yani.

     Sonra başka bir arkadaş nakit para veriyor, ben de alıp, kasaya koyacağım. Tabi kasayı açabilirsem, (açabildim mi? Tabi ki hayır)   fark ediyor açamadığımı, neyse diyorum, para şurada dursun sonra açar koyarım. Gülümsüyor, iyi ki parayı tam vermişim, ya para üstü isteseydim diyor.

      Kızım sanki uzay mekiği kullanacaksın, her şeyi zorlaştırmakta üstüne yok. Heyecanıma verin canım, ömrümde ilk defa esnaflık yapıyorum. Sanki beyin ameliyatı yapacağım, gözümde nasıl büyüttüysem olayı.

         Akşamüzeri bir anne oğul geliyor ve kitap soruyor. Kitabı dükkanda ararken Allah sizi inandırsın beş defa kitabın ismini soruyorum. Şuursuz esnafım galiba. Halbuki aklı başında bir insan sayılırım ama bazı hormonlar ummadık zamanlarda devreye girince saçma sapan hareketler yaptırıyor insana.

       Sonuç olarak yine de sevdim bu işi. Sevgili Rüya’cığıma (dükkan sahibi, daha doğrusu kiracısı- detay vermesen olmuyor değil mi Ayşe-) bana bu deneyimi yaşattığı için teşekkür ederim. Ha tam yapabildin mi de sevdin diyebilirsiniz, buna hakkınız var. Gidiş yolundan puan verin bari siz de. Biliyorum, hangi iş olursa olsun bir süre sonra aynı döngünün içinde elbet sıkılırsınız. Tabi tutkuyla bağlandığınız bir işi yapmıyorsanız. Bir tv programında, şirketlerde iyi görevlerde çalışan bir kadının, bir süre sonra garsonluk yapmak zorunda kaldığını ve garsonluk yaparken çok mutlu olduğunu seyretmiştim. Benim böyle bir şeye cesaretim yok ama kesinlikle deneyimlemek isterdim.

         Çocuklarım için dilediğim bir şey var ki o da hangi işi yapacaklarsa severek yapmaları. Kurulu düzen içinde bu epey zor olsa da o işi yaparken mutlu olmaları…


Benimki Küçük Bir Esnaflık Hikayesi’ için 5 yanıt

  1. Merhaba,
    Sıteniz ile bugün tanıştım ve genel olarak renk seçimi, sadeliği olsun çok beğendim. Yazılarınızını okurken anı yaşatma konusunda çok başarılısınız. Çoğunlukla kafamda arka planda “Kalben” çaldı, nedendir bilmem ama Kalben’i severim sonuçta 🙂 genellikle tebessüm ederek okudum ama arkada gizlenmiş bir kara mizah kendini tutuyor gibi geldi.. bu konularda uzman değilim ve genel olarak beğendim ve başarılarınızın devamını dilerim.
    Yanlış anlamazsanız eğer bir kaç tavsiyem olacak. Post başlıkları için seçtiğiniz font ne kadar güzel dursada çoğu yerde göz karmaşası yaratıyor. Okuyucuların etkileşimi için yeterli fırsat verilmemiş. Üyeliği ve anonim yorumları kolaylaşmak her zaman iyidir. Ve en önemlisi , soran kadın ne soruyor? 🙂

    Liked by 1 kişi

    1. Merhaba, yazılarımla ilgili yaptığınız eleştiri için çok teşekkür ederim. Anı yaşatmak ve arkasında saklanan kara mizah vurgusuna çok sevindim. Yazılarım herkeste farklı duygular uyandırabilir elbet ama tebessüm edildiği zaman mutlu oluyorum çünkü ben de yazarken tebessüm ediyorum. Kara mizah ise evet, görmek isteyenler için arkada bir yerlerde duruyor 🙂
      Renk seçimi arka fon vs epey uğraştırdı beni bazen yazı yazmaktan daha zor geliyor bu detaylar. Yine de güzel görünmesine sevindim.Post başlıklarıyla ilgili düşüncenizi ilk fırsatta değerlendireceğim, evet biraz göz yoruyor ama estetik de duruyor aslında.
      Okuyucu etkileşimi için yeterli fırsat olmaması derken neyi kast ettiniz? Bir mail adresi vererek yorum yapılabiliyor.Açıkçası ilk zamanlarda mail adresine de gerek yoktu ama bu durum beni biraz rahatsız edince mail adresi ekledim. Bir süre sonra belki kaldırırım onu da. Zaten yorum yapmak için sırada bekleşen pek kimse de yok şimdilik 🙂
      Üyelik hangi açıdan zor sizce? ve nasıl kolaylaştırılır? Soran kadın bunları soruyor işte 🙂 Şaka bir tarafa kafamızdaki sorular hiç eksilmesin bence:) Yorum için tekrar teşekkür ederim…

      Beğen

      1. Merhaba,

        Eğer kimse için yazılmıyorsa o zaman dediklerimin pek bir önemi yok.
        Eğer var ise; örnek olarak incelemenizi tavsiye ederim. http://www.markforrester.co.za
        Evet, belki kalabalık bir topluluğa sahip olmayabilirsiniz ancak her ne şartla girmiş biri size kolayca ulaşabilmeli.. iletişim sayfası olmalı. Örnek verdiğim sitede login plugini çeşitli servisler ile bağlanma imkanı sunuyor mesela. Basit ama küçük şeyler sonucu bir daha girmemek üzere sayfayı kapatıyoruz yada favorilere ekliyoruz. İşinize daha fazla karışmak istemem ama soran kadın adı altında içinde kara mizah barındıran sorular ile yüzleşmek ve bunlara cevap vermek hoş olabilirdi.. saygılar.

        Liked by 1 kişi

Yorum bırakın