Kendimi 41 yaşında gibi hissetmiyorum. Hayatımın hiçbir döneminde yaşla ilgili bir hissim olmadı galiba. Hani derler ya yaşının kadını/adamı değil diye. Acaba ben yaşımın kadını mıyım, bilmiyorum. Duygularımı hala yoğun yaşıyorum. Hala çocuklar gibi mutlu olabiliyor, heyecanlanıyor, ağlıyor ve gülüyorum. Konular değişiyor belki, belki hassas noktalar değişiyor ama duygularım aynı.
Yaşadıklarımdan öğrendiğim öyle büyük şeylerim de yok. Öğrenmeye çalıştığım şeyler var sadece. Kendimi daha çok sevmeye çalışıyorum mesela. Hissettiğim duygular için kendime eziyet etmiyor vicdan azabı çekmemeye çalışıyorum ki bunu yıllarca yaptım kendime. Bazı özelliklerimi törpülemeye çalışıyorum, alınganlık gibi. Zor oluyor tabi ama deniyorum en azından. Beni üzen insanları daha az suçluyorum. Beni üzebildiyse/üzdüyse benim de bunda payım olmalı diyorum. Bunu yapmak ilk başlarda çok zor oluyor tabi. Dramatize edip mağdur kimliğinde olmak, mağduriyetten beslenmek daha kolay çünkü. Zamanla duygu yoğunluğu azaldıkça kolaylaşıyor böyle düşünmek. Dramdan beslenmemeye çalışıyorum. Vallaha zor şeyler bunlar, zorlanıyorum dostlar ama gidiş yoluma puan verin…
Yaşamayı seviyorum. Ailede yaş ortalamasının yüksek olduğunu öğrendiğimden beri daha mutluyum. Son aile ziyaretimde teyzem, “yeğenim 34 yaşında var mısın” diye sorunca “teyze 41 yaşındayım ben” dedim. “Eh a yeğenim yolun yarısını sen de geçmişsin vah” deyiverdi. Kendimi öyle hissetmediğimi, daha çok yaşamak istediğimi söyleyince, aile büyüklerinin yaş ortalamasına geldi muhabbet ve ortalamanın yüksekliği konusunda hem fikir olunca ben bir rahatladım sormayın. İnsanın kendisini yaşama ya da ölüme yakın hissetmesi an meselesi bence. Sevgi ve nefretin birbirine çok yakın duygular olması gibi. Neyse genetik bilimi yanılmazsa çok yaşayacağım yani öyle umuyorum.
Keşke’lerim azalıyor zamanla. Özellikle meslek seçimiyle ilgili uzun yıllar boyunca mutsuz oldum. Ortaokul bitiminde yaşadığım şehirdeki öğretmen lisesini de kazanmıştım 1000 km ötedeki meslek lisesini de. Kısa vadede meslek sahibi olacak olmam sebebiyle meslek lisesine yatılı olarak gittim ama aklım hep öğretmen lisesinde kaldı uzun yıllar boyunca. Tercih bana bırakılmıştı ailem tarafımdan. Kayıttan önce babamla okulu görmeye gitmiştik. Hatırlıyorum idare binasının merdivenlerini çıkarken babam son kez “emin misin kızım” demişti bana. Hani tercih şansınız varmış gibi görünür ya bazı durumlarda halbuki seçenek bir tanedir. Öyle bir an’dı o an. Canım babam onun için de karar vermek çok zor olmuştu, o yazı uykusuz geçirdiğinden bahsetti sonra. Neyse işte insan bu, hangi seçeneği seçtiyse aklı diğer seçenekte kalıyor. Gerçi bu tam olarak öyle bir şey değildi. Her zaman için diğer bir seçenek olacağından, böyle düşünmenin bana iyi gelmediğini fark edip an’da yaşamaya çalıştım. Ne geçmişi düşünüp seçeneklerle kafamı karıştırmaya ne de geleceği düşünüp tasalanmaya vakit yok diye düşünüyorum. Böyle diyorum da bunu her zaman uygulayabiliyor muyum, tabi uygulayamıyorum ama bunun için çabalıyorum, kendimi motive etmeye çalışıyorum. Biliyorum ki hayat an’da …
Sonra dedim ya kendimi daha çok seviyorum yıllar ilerledikçe ve bugün kendimi seviyorsam beni ben yapan her şeyi de seviyorum. En azından meslek olarak, aklım diğer seçenekte değil artık. Hayatta erken yol alanlardanım. İş gibi, evlilik gibi, çocuk gibi önemli dönemeçler erken girdi hayatıma. Hep bir şeyler yapma isteği oldu içimde, kendime ait. Şimdi yapıyorum ben de. Hala içimde bir enerji var, bunun için zaman ve alan yaratabilecek durumda olduğumdan da keyfini çıkarmaya bakıyorum.
Eskiden bazı konularda keskin çizgilerim vardı. Hayatta her şeyin keskin sınırlarla çizilemeyeceğini fark ettim zamanla. Gerçi netlikten uzaklaşmak insanı yoran bir durum ama bundan şikâyetçi değilim. Eskiden daha kolay yargılardım. Çünkü çok kolay, çünkü öyle öğrenmişim. Şimdiyse bana dokunan insanlardan, şahit olduğum olaylardan beslendiğimi hissediyorum.
Anlatmayı seviyorum ya anlatıp duruyorum işte. Dinliyorsunuz ya ben de anlatıyorum, zaten yalnızlığı seven, yalnızlığı yüceltenlerden değilim. Birileri olmalı hayatımda. Elbet, yalnız olmayı tercih ettiğimiz zamanlar hepimizin oluyor bahsettiğim bu değil, dokunmayı, bağ kurmayı seviyorum. Dostluğu, arkadaşlığı seviyorum. Zaman içinde fark ediyorum ki öyle böyle güzel dostlar biriktirmişim hayatımda. Belli bir yaştan sonra zor oluyor klişesi hiç bana göre değil. Elbet, yılların bana öğrettiği “yanılma payımı” cebimden ayırmıyorum ama bu, bağ kurmama engel değil. Daha kendi köşeme çekilme zamanım gelmemiş demek ki.
Velhasıl kelam, öyle işte, 41 yaşında insan nasıl hisseder bilmiyorum 39 dan, 40 dan farklı değil, 42 den de farklı olmayacak…
Buyrun formülüne efendim;
e=[100-(x-y)]/100
e= Ölüm düşüncesi (%)
x= Eceliyle ölenlerin ortalama yaşı
y= Denek yaşı
BeğenBeğen
Bu nasıl denklem içinden çıkamadım 🤔
BeğenBeğen
Sonuc % oluyor. Insanın yaşı ilerledikçe ölümü düşünme oranını veriyor. Bir mühendis olarak kolayca çozersiniz bence
BeğenBeğen
Sonuç % yazmışsınız zaten 😉buradaki y benim yaşım mı ? X verisini nereden alacağım? Ben başka formül yazıyorum daha net ;
🍺+🎼🎤=😻
🍺🍺🍺+🎼🎤=😥
Bu nasıl ? Sonuç birimi emoji
BeğenBeğen