Orda bir köy var uzakta…

Yıllardır bağ, bahçe, toprak, bağ evi, köy evi, bahçeli ev der dururum. Bunun için bir takım girişimlerim oldu ve hepsi hüsranla bitti maalesef. Misal birkaç yıl önce internette “köyde boş bir evim var, ocağı tütsün istiyorum” diyen bir mesajı değerlendirmiş, mülkiyet benim için önemli değil deyip , merkeze uzak olmasına rağmen, oraya geçici misafir olma teklifini kabul etmiştim. Etmiştik daha doğrusu Selçuk’la. Selçuk da benim bu hevesim doğrultusunda sürüklenip gidiyor işte. Evi bir güzel adam ettikten sonra, güya köylülerin, bahçeyi talan ediyorlar, meyveleri bitirdiler dedikoduları üzerine evden kovulunca ağlayarak terk etmiştik orayı. Meyve yemek istiyorsanız bahçeyi temizlemeniz gerekiyor önce deyip, kazma küreği bile bize kullandırtmayan ikinci ev sahibinin tavrıydı ağlatan, evden çıkmak değil. Bize bahçeyi ve evi veren, ev sahibi ortaklardan diğeriydi. Orayı mülkiyet anlamında sahiplenmemiştik ki zaten  buna yasal olarak da hakkımız yok. Almanya’dan oğlum geliyor klişesini bile  söyleseydi daha makbuldu ama heyhat bize talancı muamelesi yaptı adam. “Ulan yere düşen bitkisel atıkları bile toplayıp ayrılıyorduk oradan talancı babandır” dedim. İçimden de olsa dedim canım.

Bundan önce ise belli bir miktar para yatırarak bir parselizasyon projesine ortak olmuştuk. Elimizde senet sepet yok. Biliyorum garip bir durum ama yaptık işte. Oradan da atıldık üç yıl parselizasyonu bekledikten sonra. Biz atıldıktan  bir sene sonra parsellerini aldı hak sahipleri. Çok ağladım o zaman da. Çünkü üç yıldan fazla  hayal kurmuştum. Paramızı geri aldık, para yanmadı ama hayallerim gitti. Sonra toparlandım, “ulan ben hayallerimi yeniden kurarım ama sen itibarını geriye getiremezsin” dedim adama. Tahmin edersiniz ki içimden dedim tabi. Hayaller devam etti ve deniz kenarında bir yer çıktı karşımıza. Orası da tamamen şanssızlık eseri olarak kaçtı gitti elimizden. Tahmin edin ne oldu. Gene ağladım. Bu defa kaderime ağladım, içimden kimseye “ulan” diye başlayan bir cümle kurmadan. Ne ağlamışım be …

Sonra burası çıktı karşıma, hayallerimdeki yer değildi ama olsundu bir yerden başlamak lazımdı, benim olan her yer güzeldi. Ailemin, dostlarımın olduğu her yer güzeldi. Ben orayı güzelleştiririm dedim. Kararımda bütçemize uygun olması da vardı tabi. Mayıs ayıydı toprağı aldığımız. Arkadaşlar da aldılar aynı yerden yer. Her birimiz evi yaptıracağımız firma/usta vs arayışlarına girdik. Telefonumda bir ahşap ustasının numarası vardı, daha önceden arkadaşlarım için almıştım. Adam Samsun’dan yeni gelmiş, daha malzemelerini getirmemiş. Tanıştık, iki ortaktılar. Fikrimizden bahsedip fiyat aldık. Eskiden ahşap fiyatları çok yüksekti, karşılayabileceğimizi düşünmüyordum. Baktım fiyatlar diğer yapı malzemelerine kıyasla çok yüksek değil. Üstesinden gelebiliriz sanırım dedik ve giriştik ev işine. Bu arada insan ilk defa ev yaptırınca, ustayla neler konuşulur bilmiyor tabi. Ev istiyoruz dedik, size ev yapacağız dediler, bu kadar, detay yok. Olumlu elektrik aldık adamlardan. Biliyorsunuz ev yaptırırken elektrik almak çok önemli. Yoksa subasmandı, fosetptikti, ıslak zeminler nasıl olacaktı gibi sorular ikinci plandadır, önce elektrik tutuyor mu ona bakacaksın. Ev yaptıracak diğer üç arkadaş farklı firmalarla anlaştılar ve bütün detaylar konuşuldu biz sadece elektrik aldık ve bize “ev yapacağız” dediler. Bu arada hemen söyleyeyim tüm olumsuzluklarla beraber bu hikaye mutlu sonla bitiyor. Patron artık mutlu son istiyor  çünkü.

Bir aya eviniz hazır dedikten altı ay sonra ev bitmeyince küsüyorum ustalara. İkisine de mesaj yazıyorum, artık gönlüm geçti neden böyle yapıyorsunuz diye. Ev yaptırırken sevgili gibi oluyor insan daha önce ev yaptırdıysanız bilirsiniz. Mesajlaşmalar kalebodurun deseni, mutfağın evyesi, çatı malzemesi falan gibi fani şeyler olmuyor kesinlikle. Geleceğiz deyip gelmediğiniz kaçıncı pazartesi oldu önemsenmediğimizi hissediyorum, üzgün ve öfkeliyim  şeklinde başlayan  gayet gerçekçi mesajlar oluyor. Bacayı bir türlü yapmadıkları zaman misal, Bedia Akartürk’ten “Bacacılar yüksek yapar bacayı” türküsünü atıyorsun, karşısında kahkaha emojisi alıyorsun, öyle içten mesajlar. Tabi süre uzadıkça bağ artıyor. Birbirinize barış çubuğu falan uzatıyorsunuz zaman zaman. İnişli çıkışlı bir ilişkinin temellerini atıyoruz ustalarla.

İlk günden itibaren bana hayallerinizle gelin diyen ancak her şeyi kendi istediği gibi yapan bir usta vardı karşımızda. Bir bilinmezin içine girmiştik sanki. Kaderimize razı beklemekteyken öğreniyoruz ki başka bir ev yapıyorlar. İlk aldıkları iş biz olmamıza rağmen başka işler bitiriyorlar. Siftahı sizden yaptık ama siz sona kaldınız diyorlar arada başka başka evler yaparlarken. Paramız az diye mi böyle yapıyorsunuz kefereler diyecek oluyorum. Zira ilk günlerde kiminin parası kiminin duası diyorlardı bizim için. Abi senin dua dediğin miktarı ben kredi çekiyorum biliyor musun diyorum. Artık biliyorsunuz, içimden diyorum. Üzgünüz, hadi size bir şeyler ikram edelim yoluna koyulur her şey diyerek gönlümüzü alıyor keratalar ve meyveli sodaya tav oluyoruz biz de. Hep bir mazeret oluyor ve bunu tatlı dille yapıyorlar. Sevilmeye bu kadar mı ihtiyacımız var ki sizi çok sevdik deyince bir şey diyemiyoruz. Doktooor çocukluğuma in acilen.

Baştan beri her şey mevzuata uygun ilerlesin derken bir yerlerde işler sarpa sarıyor. Hala da sarpa saran yerleri aşamıyoruz ama hayati mevzular değil neyse ki. Misal 8 ay geçti ve elektriğimiz yok. Sanırım iki aya ancak bağlanacak. Bu arada profesyonel firmalarla anlaşan diğer arkadaşların işleri de ancak bitmeye yaklaşıyor .Mayısta anlaşmıştık, yaz ortası tamamdı. Hatta 15 Temmuzda izne ayrılıp memlekete gittik işler bitmeyince. Dönüşte biter nasılsa, hem biz ne desek de onlar bildiğini yapıyor diyoruz. Gitmeden önce Selçuk yanlarına uğruyor, bizlik bir şey  var mı diye. Yok diyorlar, sen Ayşe Ablaya bir şey deme ağzını sıkı tut, sürpriz yapacağız. Bir süre Selçuk bunu bana söylemiyor. Biz izindeyken de, bizim inşaata giden arkadaşlara fotoğraf çektirmiyorlar, biz Ayşe Ablaya sürpriz yapacağız diyorlar aynı şekilde. Diyorum ya ustalarla ilişkimiz duygusal boyutta. Kaçak göçek foto istiyoruz insanlardan. Bu arada işler ivme kazanınca Ağustosta bitecek bu iş deyip bilmem kaçıncı kez heyecan yapıyorum. Yaz ortası biter derken neyse sonbahara artık diyoruz. Sonbahar geliyor kış girmeden diyoruz. Yılbaşı hedef oluyor artık. Neyse ki sonradan yapacakları işler dışında bitiyor ev. Bu arada size karşı mahcubuz ilk sizdiniz sizden çok tecrübe kazandık diyorlar. Usta canınız sağolsun diyorum ne diyeyim. Geciken zamanı telafi etmek için de yapıyorlar bir şeyler. Razıyım onlardan.

Sonunda ev bitti ama yerleşik düzene geçmek için daha çok yolumuz var. Şimdilerde gece gündüz zeytini bahçenin neresine diksem, kenar boylarına servi mi yapsam, hangi fidanı nereden alsam diye düşünüp duruyorum. Bu arada peyzaj işleri  yapan bir ağabeyimiz var ondan bazı bahçe işleri için fikir ve fiyat alıyoruz. Fiyat bizim bütçemizi aşınca  “ zaten insanlar ev yaptırırken bütün paralarını ve heveslerini bitiriyor, çiçeğe böceğe para kalmıyor” diyor. Düşünüyorum da ne kadar haklı. Selçuk, fidanlarımız alalım sonra gücümüz yettiğince kendimiz yapalım bazı işleri, yapamadığımız yerde iş gücü satın alırız diyor.  Dur bakalım pandemiden dolayı hafta sonu gidip iş üretemediğimizden, gidecek zamanımız olduğunda da hava muhalefetinden henüz çok yol alamadık ama peyzajçı ağabeyimizden alacağımız çiçekleri kafamda oluşturdum bile. Her gece oya ağacıyla erguvanın yerini değiştirip duruyorum.  Bu arada köyden birilerini bulup, sanki buğday ekecekmişiz gibi bahçenin her yerini (toplam 610 m2) traktörle sürdürüyoruz, hey allahım. Tamam toprak havalandı pek güzel oldu ama çamur her yer. Eve girişi bari sürdürmeseydik, eve tarladan giriyoruz. Kendime leopar desenli lastik bir çizme aldım. Şalvarın altına çok yakışıyor. Neyse bu konulara da dalarsam çıkamam işin içinden. Zaten bir süredir gündüzleri you tube’de taşmatikle kendi taşını kendin yap, eski kumaşlardan harçla saksı yapımı, avuç taşlama makinesi alırken nelere dikkat edilir, bahçe nasıl çimlendirilir videoları seyredip geceleriyse asmayı nereye diksem diye düşünmekle geçiyor. Bazen Selçuk beni düşünürken yakalıyor, gene ne düşünüyorsun diyor, ya söğüt mü diksek ortaya ama çabuk büyüyor çok kök atıyormuş ne yapsak, foseptiğe de zarar verebiliyormuş diyorum. Böyle dünyevi dertlerim var  şu sıralar. Buradan bizi köyden ve projeden kovan keferelere bir çift sözüm var(içimden), hayallerimi benden alamadınız nabeer, yeniden kurdum işte…

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s