Hakan Günday’ın Ziyan kitabını okudum ve üzerine bir kaç kelime söylemek isterim. Söyleyebilecek miyim bilemiyorum, bakacağım artık…
Ana karakterimiz Asil, , doğu Anadolu bölgesinde (ya da güneydoğu, yazar için sanırım fark etmiyor) askerlik yaparken, yanında Atatürk suikastından hüküm giyip idam edilen Ziya Hurşit’i görür. Ziya Hurşit’le aralarında 4 kuşak olan Asil, askerliği süresince Ziya Hurşit’i görür ve onunla Atatürk suikastıyla ilgili konuşmalar yapar hatta bazen o döneme gider.
Kitabın ilk bölümlerinde birçok satırın altını çizdim. Hakan Günday diğer kitaplarında olduğu gibi aforizma cümleler bolca kullanmış. Bu durum beni çok rahatsız etmedi, bir çok yerde alıntı yapılabilecek bir kitap. Askerlikle ilgili sağlam eleştirilerin olduğu bölümler bu bölümler. Askerliğin gerek “varlığı” gerek “işleyişi” hakkında canı gönülden katıldığım tutarsızlıkları iyi işlemiş.
Sayfa 20:
…Önce şarjörü çıkaracak, sonra namlusunu bidona soktuğumuz tüfeğin kurma kolunu çekip bırakacak, emniyeti açıp tetik düşürecektik. En azından yönergede böyle yazıyordu. Ancak yönergeler çok uzakta yazılıyordu. Başkentte bir binada. Askeri yönerge yazarlığı yapan subayların ellerinden çıkmış metinler romantik eserlerdi. Yalnız bir romantik, gerçek konusunda kendini bu denli kandırabilirdi…
Sayfa 16:
Çocuğunu okula göndermemenin cezası sadece para ödemekken, askerlik hizmeti yerine getirmemenin cezası hapisti…Okulu siktir et ama askerliğini mutlaka yap diyorlardı…
Sayfa 182:
…”Gel abi! Bak moral ekibi gelmiş!”… “Vatanı korumak moral bozucu bir şey mi ki gelmişler?”
Sayfa 57:
Emret komutanım demek, emret öleyim demektir. Çünkü askerlik ölmenin emredilebileceği tek meslektir. Hatta emre karşı gelmenin cezasının da ölüm olabileceği tek meslektir…tanımında “harp sanatı” kelimeleri geçer. Evet bir sanat! …Çünkü sanat da askerlik gibi ilhamını ölümden alır…
Daha bir çok bölüm böyle, ben kısaltarak geçiyorum. Bu bölümlerde bana derinlik hissi geldi, sorgulayan, mukayese eden etkili kelimeler. Ancak bazı bölümler var ki, kimisi direkt yargı kimisi genelleme içeren. Kullandığı dil, bu olmamalı dedim, tepeden bir nevi. Hani karakterin sorgulamaları da olabilir elbette, bunu okurken hissedersiniz. Sorgulama değil direkt yargı var, yazarın kullandığı dil bu kapıya çıkıyor bence. Belki dedim karakter kitabın sonunda başka sorgulamalara, yüzleşmelere girer ama öyle de olmadı. Örnek verecek olursam:
Sayfa 176:
…PKK’nın silahtan fazla çocuğu vardı. Çocuk zulaları. Taş atmak da bir meslek diyen babaları, 3-5 kuruş için soylarını panzerlere ezdiriyordu…”Parasızlıktan veremedik çocuğu” adında bitmeyen bir tatil vardı. Kara kaplı tezekten yapılmış evlerinde –ucuzluktan alınmış olsa gerek- on bin liralık Glock’larla aynı odada uyuyor, bir daha da uyanmıyorlardı.
Şimdi bu satırların neresini tutsam bilemedim. Bir yöre halkına yaptığı, 3-5 kuruşa çocuklarını panzerlere ezdirme genellemesi. Tüylerim diken diken oldu. Sanırım Glock da bir silah çeşidi. Hem çocuklarını okula göndermeme sebebi olarak parasızlık diyorlar hem pahalı silahlar evlerinde duruyor, diyor Hakan Günday. Daha doğrusu bunu Asil’e söyletiyor. Bir daha uyanmadılar diyerek de toptancı ve çok bilmiş tavırla hepsinin uyutulduğunu söylüyor.
Daha yakın zamanda cumhurbaşkanı tüm kürtleri PKK düzleminde gördüğünü belli eden şu cümleyi kullanmıştı: (“AKP’ye katılma töreninde “Kaç çocuğun var?” diye sorduğu Mehmet Ali Çelebi’ye) “Çocuk çok önemli. Bak PKK’nın 5 tane, 10 tane, 15 tane var” diyerek tartışma yaratmıştı.
Aynı cümle değil mi? Askerlikle ilgili sorgulayıcı satırlardan sonra bu cümleleri nasıl değerlendireyim bilemedim. Statükocu geldi açıkçası. Fikri böyle olsa da romanında bunu ifade ediş biçim bu olmamalı. Naçizane bir okur görüşüdür benimki.
Sayfa 45:
…Belediye, esnaf ve ilçe halkının bin farklı yüzü vardı. Biz sadece bize gösterdiklerini tanıyorduk. Bir zamanlar olduğu gibi, gündüz bakkal, gece terörist değillerdi. Aktif terör eylemlerini uzun zaman önce terk etmiş ve militanlıklarını günlük yaşamlarına çoktan sindirmişlerdi….
Toptancı yaklaşımın bir örneği daha. Biz, bildiğim kadarıyla yörüğüz, tipimiz, kültürel alışkanlıklarımız, şivemiz öyle. Bunu da niye yazdım bilemiyorum, aynı tarz satırları Ermeniler, Süryaniler, Çingeneler, Yörükler, Rumlar için de yazsa hoşuma gitmezdi.
Kitap, öyle bir kitap ki alıntı yapmazsam sözlerimin havada kalacağını hissediyorum. Normalde, kitap incelemesi (estağfirullah J ) yaparken bu kadar alıntı yapmam. Tamam bundan sonra daha az alıntı yaparak meramımı anlatmayı deneyeceğim. Normalde geveze bir insan da değilim aslında.
Gelelim hayaletimiz Ziya Hurşit’e. Cumhuriyetin ilanı ve Atatürk’le ilgili sağlam eleştirel cümleleri var Ziya Hurşit’in.
Sayfa 203:
Sanki bir imparatorluktan diğerine geçmişiz gibi” Başkumandan namına” diye başlayan belgeler tanzim edilerek meclis hiçe sayılıyor ben deliriyordum.
İstiklal mahkemelerinde başkanlık, savcılık ve üyelik edecek kişilerin mutlaka hukuk eğitimi görmüş olmaları gerektiğini söylüyor, yüzüme gülmelerini izliyordum.
Yozgat İstiklal Mahkemesi üyeliğine seçiliyor ve bir hukukçu olmadığım için görevi reddedince hainlikle suçlanıyordum.
Gerekli gereksiz her yere gönderilen istiklal mahkemesi heyetleri, harcadıkları paranın hesabını idare memuruna vermiyor ve ben yine deliriyordum.
Velhasıl bu bölümler de uzatılabilir. Ziya Hurşit, kafası sorgulamalarla dolu bir adam. Kahramanımız kitabın sonuna doğru Ziya Hurşit’e yanıldığını, bu toprakları tanımadığını, cumhuriyetin ilanı ve sonrasının böyle olması gerektiğini söylüyor. Dönemin ruhu yani, ben öyle anladım ve bu sözden hiç hazzetmem. Çirkinlikleri aklamak için kullanılan tehlikeli bir söz.
Kitabın finalinde ise Ziya Hurşit’le ilgili kitapta yazılan detaylardan değiştirilen bölümler yer almış ve Asil’in bunu neden yaptığını yazmış yazar. Parça parça sayılan sebeplerden birini yazıp bırakıyorum.
Bölüm 9:
“Çünkü Asil, ruhunun işlediğini düşündüğü suçlardan ötürü yorulmuştu. Çünkü Asil, ruhuna masum bir geçmiş yaratmanın peşine düşmüştü”
Asil, ruhunda olmasını istediği özellikleri geçmişe gidip, Ziya Huşit’e yükler, kendi cephesinden hem kendi ruhunu kurtarır hem Ziya Hurşit’i. Sonlara doğru kitapta farklı yüzleşmeler isterdim ama olmadı. Çorbaya döndü sanki psikoloji, felsefe ve politika. Asil’in yaşadığı psikiyatrik sorunların sebebini geçmiş travmalarında mı bulmuş acaba Hakan Günday. Taktım ben bu travma bulma olaylarına yalan yok. Çevremde bununla ilgilenen bir sürü arkadaşım, geçmiş travmalarından dolayı etrafına zulüm ettiğini söyleyen bir sürü tanıdığım var. Ay başım ağrıdı, hangi travmadan dolayı acaba diyeceğine at bir parol kafasındayım ben. Geçmişimizin bizi biz yaptığını asla inkar etmem. Karakter donanımımızın bir çoğu geçmişten geliyor ama son dönemde bu durumun oldukça fazla sömürüldüğünü düşünüyorum.
Velhasıl, iyi ki okumuşum dediğim bir kitap oldu, tüm defolarına rağmen. Çünkü konuşma kapılarını açıyor bu tarz kitaplar. Ha edebi yönü derseniz haddim olmayarak zayıf bulduğumu söyleyebilirim bir okuyucu olarak.
Okuyan varsa yorumlarını merak eder, selam ederim…
Henüz kitabı okumadım bu yüzden söylediklerim biraz havada kalacak belki ama sizin eleştirinizi de biraz tarafgir (bu tam doğru kelime olmayabilir ama tam doğru kelimeyi bulamadım, affınıza sığınırım) buldum. Anladığım kadarıyla yazar ortada bulunan çatışma, kavga, savaş (artık ne olarak tabir etmek istersek) için yaptığı eleştiride ve tamamen savaşa karşı eleştirisinde savaşın bir tarafı olan devlet kurumu ve onun mekanizması olan askerlik mekanizmasını haklı olarak eleştirdiği gibi, savaşın karşı tarafı olan devletsiz halk ve örgütü de aynı oranda eleştiriyor. Dediğim gibi kitabı okumadığım için tam olarak bilemiyorum bu yüzden bunu toptancı bir tavırla yaptıysa yazarın hatasından bahsedilebilir. Ancak toptancı bir tavır yoksa ve savaşa taraf halkın içinde bunlar da var tadında bir eleştiri ise bence gayet makbuldür. Çünkü gerçekten çocuğunu okutmak yerine silaha para veren, gündüz esnaf gece terörist olan insanlarda vardır.
Kitabı okuyunca daha derin tartışmak temennisiyle
BeğenLiked by 1 kişi
Karşılıklı eleştiriye eyvallah, “bunlar da var” tadında eleştiriye elbette eyvallah fakat kitabın sonuna kadar bunu hiç hissetmedim ben. Ana karakterimiz çok net bu konularda çünkü, okuduktan sonra fikirlerinizi merak ediyorum
BeğenBeğen
Zaten takıldığım nokta da orası oldu “bunlar da var”tadında değil hiçbir düşünce. Ben de toptancılık yapıp hepsi öyle hepsi böyle diyemem ki zaten
BeğenBeğen