Ezik miyim la ben!

Dün akşam, yazı yazmak için bilgisayarımı çıkardım, fişe taktım. Bu, benim için büyük bir şey. Bir şeyler yazma isteği oluyor bazen ama bilgisayarımı açmaya üşenip yazmıyorum ya da cep telefonumdan kısaltarak yazıyorum. Cep telefonu klavyesini sadece tek parmak kullanan biri olarak sarfettiğim eforu düşünün artık))

Dün akşam da “Ayşe, üşenme kaldır kafanı (aslında kıçını demek istiyorum ama ayıp) ve kafandaki cümlelerinden kurtul artık” diyerek bir herkül edasıyla bilgisayarı kurdum, yani fişe taktım ))

Gören de sanki, seçim neden ilk turda bitmeli minvalinde, geniş kitleleri ilgilendiren, merakla beklenen bir yazı yazacağım.

Sonra misafir gelince kaldı. Misafir gittikten sonra da uykum geldi. Öyle geç saat de değildi halbuki ama dayanamadım ve gittim yattım (Saat 10.30). Benden olmaz abi, siyasetçi de olmaz yazar çizer de olmaz sanat sepet işleri de zor. Çünkü uykum gelirse öncelik her zaman için uyku olur bende, net.

Düşünsenize siyasete atılmışım, grup toplantısı geç saate kalmış. Kesin uyuklarım koltukta. Fotoğraflarım dolanır sosyal medyada, al sana rezillik. Uykum gelmezse de acıkırım ve atıştırmalık bir şey yoksa kendi partimden bile soğurum o an. İdealistlik de yok anlayacağınız.

Yok ya olmaz benden. Siyasete atılmaktan vazgeçtim. Hem öyle şehir şehir dolaşamam da, yorulurum hemen. Neyse, bu kararı vermem iyi oldu, rahatladım.

Yazmak istediğim konu, kendimde tespit ettiğim bir durum. Şimdi ben; bir yazar, yönetmen, oyuncu, siyasetçi, rot balansçı, torna tesviyeci tayfası falan gelip bir söyleşi yaptığı zaman kalabalık içinde o kişiye soru soramıyorum. Söyleşi çıkışı tenhada yakalarsam sorabiliyorum.

Birkaç etken var bu durumla ilgili. Ya saçma bir şeyse sorduğum soru, ya bana gülerlerse diye düşünüp frene basıyorum. Sırf sormak için mi soruyorsun bu soruyu, gerçekten merak mı ediyorsun, sormasan ölmezsin deyip kendimi frenliyorum. Ama bu soruda eleştiri var, ayıp olmaz mı diye frene basıyorum. Bunun gibi birkaç duygu ve düşünce ile frene basa basa fren balatalarımı yakıyorum. Ezik miyim la ben!

Hemen bir örnekle açıklayayım. Geçen gün iki yazar geldi şehrimize. İkisine de okuduğum kitapların içeriğiyle ilgili birer soru düşündüm. Soruyu daha iyi ifade edebileceğimi düşündüğümden ve atladığım bir detay olmasın diye yazmayı içimden geçirdim. Seçenek olarak, cep telefonuma yazmayı düşündüm. Babala Tv’de siyaset programı değil, bu bir kültür sanat etkinliği, ergen ergen hareketler yapma kızım deyip vazgeçtim. Kağıda yazıp okumayı düşündüm. Kızım mahkeme mi burası, savunmanı yazılı yapacakmışsın gibi hayret bir şey deyip vazgeçtim.

Bütün gün kafamda hazırladığım sorularla ilgili cümleler geçti. Bir görseniz hayalimde çok güzel konuşuyor, havalı cümleler kuruyorum. Latife Tekin’e Aşk İşaretleri kitabı için, efendim işte dille hesaplaşma diyorsunuz, dil ve otoriteden, dil ve iktidar ilişkisinden bahsediyorsunuz. Peki bu kitabınızla ilgili olarak yazar okur ilişkisinde de dil üzerinden bir tahakkümden bahsedebilir miyiz? Diyorum özetle.

Ya burada eleştirel bir durum var kadına ayıp olmasın sonra, nezaketsizlik, hadsizlik olarak algılanmasın diyorum. Bir yandan da bu soru üzerinden yapılacak bir sohbet fikri beni heyecanlandırıyor. Aman be Ayşe diyorum, bir anlık heyecan için risk alma, hem sen yaprak sarması yerken de heyecanlanıyorsun, boş ver anacım diyorum.

Serkan Türk’e Ausgang kitabı için; iki anlatıcılı dille ilerlemenin (sen dili ve ben dili olarak) risklerinden bahseden bir soru soruyorum zihnimde ama sormasam da olur diyerek susuyorum.

Söyleşiyi de bu sorular zihnimde dolaşa dolaşa özgüvensiz bir şekilde bitiriyorum. Niye böyleyim sorusu da her defasında rahatsız edici bir şekilde zihnimde dolaşıyor. Ben, konuşmanın çok önemli olduğuna inanmıyorum ilişkilerimde. Hem susmak daha havalı. Konuşunca geveze, dırdırcı, nobran, takıntılı olma, kendini ifade edememe, yanlış anlaşılma vs gibi riskler var ama susmak hiç risk barındırmıyor.

Devlet memurluğundan mütevellit risk alma motivasyonum mu yok oldu?

Başkaları ne düşünürü yıllarca önemsediğim için mi böyle oldu?

İnsanların ilgi ya da sevgisini kaybetme korkusu mu? Tam olarak bilemiyorum ama yıllar içinde oluştu bu tespitim. Ama yeri geldiğinde de konuş be kızım ya, o soruları sor yani. Yeri gelmemiş de olabilir diyorum bu defa.

Amaan tam bir çelişkiler yumağına dönüyorum sonra. Niye böyle oluyor ki, kesin ana baba baskılaması, abi kardeş tepişmesi, emmi dayı sürtüşmesi, hala teyze refüzesi falandır. Ya da kollektif bilinç falan olmalı. Yoksa benden kaynaklı bir şey değil kesin. Ay bi de cehape zihniyetinin eserlerinden biridir))

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s